Sularının çoşkun ve gür aktığı zamanlar hala belleğimde çok canlı biçimde duruyor. Ovaya gitmek üzere çok erken saatlerde yola çıkan at arabalarının Nif Çayı'nı geçemeyip de geri döndüğüne kaç kez tanık olmuştum çocukluk çağlarımdayken. "Nif yine azmış" derlerdi geri döndüklerinde. Yoğun yağmurlar sonrasında böylesine geçilmez olurdu Nif Çayı.
Şimdilerdeyse iyice çaptan düşmüş, neredeyse çöplüğe dönüşmüş bir halde Nif! Ve ağır ağır Leylek Çayı'nın akıbetine doğru yaklaşıyor...
İnsanoğlu doğaya karşı saygısız ve saldırgan tutumunu sürdürüp, doğayı tahrip ederek çevreyi kirlettikçe, doğa da bozulan dengesiyle insanı cezalandırıyor bir bakıma. Yağmurlar bereketli yağmıyor, dereler ve ırmaklar akmıyor eskisi gibi. Eskiden olduğu gibi akmıyor da hatta, akarsular da kuruyor! Doğanın bizlere sunduğu en önemli hayat kaynağı olan su, adete bir ceza gibi yine doğa tarafından çekilip alınıyor...
Çünkü adı ve büyüklüğü ne olursa olsun, çay, dere, ırmak veya nehirleri, kısacası her türlü akarsuyu bulundukları bölgeye can veren birer hayat damarı olarak görmeyip, her türlü kirli ve zehirli atıklarımızı göndereceğimiz birer fosseptik kanalı gibi gören bir cehalet denizindeyiz hala. Ve de giderek daha fazla susuz, ağaçsız ve ormansız bir memlekete doğru gidişatımız da var üstelik...
İşte Nif Çayı da yok olma tehlikesi ile yüzyüze geldi. Nereden doğduğunu bilmiyorum ama, ilçemizden geçen en büyük kolu olarak kavuşuyor bölgemizin en büyük hayat kaynağı olan Gediz Nehri'ne.
Çocukluğumun o coşkun akarsuyu Nif'in içinde fabrika atıkları yüzmeye başladığından beri keyfi kaçmaya başlamıştı iyice. Konserve fabrikalarından salınan domates, biber, patlıcan ve daha sayamayacağım pek çok çürük sebze ve meyvenin akınına uğramasının yanı sıra, daha pek çok atığın saldırısına maruz kalmaya başlamıştı ilerleyen günlerde de.
Konserve fabrikalarının hiç bir işe yaramayan çürük ve bozuk ürünleri posa olarak boşaltmasıyla Nif Çayı'nın bir "çöplük" olarak da kullanılabileceği fikri nasıl da doğmuştu insanların kafasında? Bir de kepçelerin aç kurtlar gibi dere yatağında çalıştığı günler de gelmeye başlayınca Nif'in keyfi kaçtı iyice. Bağrı delik deşik edilip, toprağı yağmalanmaya başladı...
Daha sonraları iyice gözden çıkarılmış olmalıydı ki, fabrikaların atıklarından başka evsel atıklar da ziyaret etmeye başladı Nif Çayı'nı. Dertli mi dertli şimdi Nif Çayı ve adeta can çekişiyor!
Çözümü ise var elbette! Nif Çayı'nı dikilen fidanlar kurtarır ancak.
Yapılması gereken, ağaçlandırma ve ıslah çalışması.
Ve de akarsularımızın birer fosseptik kanalı değil, bulundukları bölgeye can veren birer hayat damarı olduğu bilincinin yerleştirilmesi.
Bir örnek: Kemalpaşa. İzmir'in bu ilçesinde yoğun kirlenme yaşayan Nif Çayı'na evsel atıkların dökülmesini en aza indirmek amacıyla başlatılan çalışmalar tamamlanmak üzere çok şükür ki...
Ansızca Köyü yakınlarında dereyi temizlemek ve çevresine fidan dikilmesi çalışmaları yetkililerin önderliğinde, yöre halkının da katılımıyla 14 Mart 1997 günü gerçekleştirildi. Kemalpaşa kaymakamı Metin Alp, çalışmalar nedeniyle düzenlenen törende "projenin birinci kısmının 1996 yılında tamamlandığını" hatırlatıp, şunları söylüyor:
"Nif Çayı'nın geçen yıl 3 km.lik bölümünü evsel atıklardan temizledik. Bölgeye 7 bin fidan diktik. Foseptik çukurları olmadığı için atıklarını dereye boşaltan Ansızca Köyü'nün tüm evlerine fosseptik çukuru kazıldı. Proje tamamlandığında, Nif Çayı ve kollarının çevresine 20 bin fidan dikilmiş olacak..."
Kemalpaşa halkının Nif Çayı'nı kendi koşulları ve davranışlarına göre gösterdiği çaba ve uygulama bizim için de bir hatırlatma ve örnek olabilir diye düşünüyorum. Nif bize gelmeden önce Kemalpaşa'dan geçiyor, bizden geçip de gidip Gediz Nehri'ne kavuşuyor.
Nif Çayı'nı eski coşkulu günlerine döndüremesek de üstümüze düşen önemli görevler var.
Yoksa giderek ağaçsız, deresiz ve susuz bir dünyaya doğru ilerlemekteyiz adım adım...
Türkiye çöl olmasın!
Ayrıca tıklayınız: Irlamaz ve Nif dereleri