Gediz Nehri

                  kelebek                            kelebek              kelebek 




Kütahya
'nın Gediz ilçesinde doğan ve İzmir'in Menemen ilçesinde Ege Denizi'ne kavuşan Gediz Nehri, 401 km uzunluğunda günümüzde. Önce Kütahya il sınırları içinde akan Gediz, Uşak merkez ilçeye bağlı Emirfakı Köyü'nün kuzeyinde Uşak topraklarına girer. Irmak, merkez ilçenin Güre Bucağı'na kadar kuzey-güney yönünde akar. Bu bucağın yakınlarında batıya döner ve Manisa'nın Salihli ilçesinin kuzeydoğusundan Gediz Ovası’na girer ve sonra da güneyden Kemalpaşa Ovası’ndan gelen Nif Çayı ile Turgutlu'dan gelen Irlamaz Çayı'nı da yedeğine alarak, Foça tepelerinin güneydoğusundan İzmir Körfezi’ne dökülür.

Irmağın kaynağı olan Murat Dağı'ndan Ege Denizi'ne ulaştığı noktaya kadarki uzunluğu 401 km olup, su toplama havzası ise 17.500 km²'dir. Taşkın dönemlerinde sık sık yatak değiştiren Gediz Nehri, yaklaşık 40.000 ha’lık bir delta oluşturmuştur. Zaman içerisinde İzmir Körfezi’ndeki bazı adalar da kara ile birleşmiş ve delta ovası içerisinde kalmıştır. 
Bu nehir, mitolojik çağlardan beri bölgemizin en önemli hayat kaynağı olarak, buradaki yaşamın bir sembolü, önemli bir akarsu olarak bugüne dek varlığını sürdürdü.

Gediz Nehri'nin mitolojik çağlardaki adının "azgın, öfkeli, taşkın" anlamını çağrıştıran Memaniomenos veya Mainonemos olduğunu bilmek, bu nehri anlamaya yeterli.  Şairlerin babası Homeros'un ünlü eseri İliada Destanı'nda "Maionia" diye anılan Gediz Nehri'nin buradaki anlamı ise "Kutsal Ma Nehri" veya "Kutlu Akarsu"dur. Halikarnas Balıkçısı'na göre, ondan önceki ismi Paktalos olan Gediz Nehri için, pek çok öykü ve hikayeler de anlatılır. Gediz Nehri, Belkıs Efsanesi'nde olduğu gibi de efsanelere bile konu olmuştur.
 
Yunanlıların tarihte Ermos adını verdikleri bu nehire, Romalılar latin yazımına uydurarak Hermos demişlerdir. Perslerin Serabad dediği, o zamanki halk dilinde ise Sarabad'a dönüşen bu nehir, günümüzde ise çıktığı yere göre Gediz olarak adlandırılmış.  Zaman zaman taşması nedeniyle "Cadı Gediz" adı da takılan Gediz Nehri'ne, yöremizde ise bu nedenden dolayı çamurlu suyu ve toprağı dolayısıyla köylüler tarafından "Sarıkız" da denmiştir.
 
Yerleşik yaşama geçiş, insanların hayvancılıktan tarıma yönelmesiyle birlikte başlar. Yerleşik yaşama geçerek tarıma yönelen topluluklar için bu nedenle yerleşilen bölgelerin yeşil ve sulak alan olması bu seçimde öncelikli tercih oldu. Yüzyıllar öncesinde atalarımızın bu topraklara gelip yerleşmesindeki sır da, toprağın bereketidir. Tüm Türkiye'nin en verimli topraklarını barındıran Ege Bölgesi, özelikle de Gediz Havzası, dünyanın 1. sınıf tarım arazileri arasındadır. Bu bölge toprağının bereketi, bire bin veren cömertliği ile üreticinin yüzünü güldürmüş, verimliliği ile çağları doyurmuştur.
 
Yalnızca tarımda değil, sanayide de bir hammedde olarak kullanılan, çok yönlü bereketi olan bir hazine gibidir bu yöre toprağı. Bölgemizin toprağının bereketi anlatmakla bitirilemez. Ama bu bereketin sırrını merak edip araştırdığımızda, alacağımız yanıt: GEDİZ NEHRİ'dir. Bol ve bereketli suyuyla tüm Ege'nin en önemli hayat kaynağı olarak çağlardır toprakları besleyen, bulunduğu havzayı sadece ülkemizin değil, dünyanın en verimli toprakları ve 1. sınıf tarım arazileri arasına sokan Gediz Nehri...


 
Bu nehrin çağlardır sulayarak, adeta yeşili cömertçe sunarak yeşillendirdiği Gediz Ovası da, verimi ve bereketi ile dünyada isim yapan bir yer haline gelmiştir.
 
Gediz Ovası, ortalama 1 milyon 800 bin hektarlık alanıyla yalnız Ege Bölgesi'nin değil, Türkiye'nin ekonomisi açısından da çok önemli bir bölge. Ekonomik değer, tarım ürünlerinin yanı sıra, havzada bulunan irili ufaklı sanayi kuruluşlarından da sağlanıyor. Ama tarım ürünlerinin ekonomideki ağırlığı, ihracat boyutu da göz önüne alındığında, hiç de azımsanmayacak ölçü ve düzeyde. 
 
"Üzüm diyarı" olarak da bilinen Manisa Ovası'nın bu bereketi sayesinde, Türkiye dünyada her zaman çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde birinci sırada yer almıştır. Gediz Ovası yalnızca yakın tarihte değil, mitolojik çağlardan bu yana hep bir üzüm diyarı veya üzümün merkezi olmuş ve hep öyle bilinmiştir. Örneğin Romalılar döneminde, Gediz Ovası "şarap merkezi" olarak bilinirdi... 
 


Gediz Havzası
'nın birinci kalite tarım toprağı olduğu düşünülürse, bölgenin önemi Ege ve Türkiye ekonomisi bakımından bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu özellikleriyle dünyada da az bulunur kalitede bir tarım bölgesidir Gediz Ovası.

Gediz Havzası’nın bereketi nereden geliyor?

Gediz Havzası,
Turgutlu, Manisa, İzmir, Foça ve Menemen ovalarına kadar göl halindeymiş. Bu göl milyonlarca yıl varlığını sürdürmüş, 16 milyon yıl önce de kurumuş. Laterit dediğimiz buranın toprakları, Balkanlar’dan, Sırbistan’dan başlayıp Arnavutluğu geçen, Yunanistan üzerinden Ege Denizi’nin dibini geçip İzmir çizmesinden karaya çıkan, Manisa’da devam eden, Ankara üzerinden bir yay çizip ta Harran Ovası’na kadar giden bir kuşak. Akarsu yatakları bunlar. Bereketi de buradan geliyor.

Peki bu havzayı dünyanın 1 numaralı tarim bölgelerinden biri haline getiren Gediz Nehri bugün ne halde? 
Gediz Nehri günümüzde can çekişiyor artık! Bir türlü çevreci bir toplum olmayışımız, cahil ve duyarsız insan faktörümüz ve de korkunç bir şekildeki çarpık sanayileşme anlayışımız yüzünden.

Peki neler oldu da Gediz Nehri bu hale geldi?
Gediz Nehri'nin başına neler geldiğini öğrenmek için bir sonraki yazıyı okuyunuz.

Tıklayınız: Gediz ölmesin, öldürmesin!

 

 
 Gediz Vadisi'nin yok olmasına izin vermeyin 
 


   

Yorumlar - Yorum Yaz