Yazılar

YAZMAK: KUTSAL BİR EYLEM


Tanıdıklarım öteden beri hep sorar: 
“Hep yazmak zor olmuyor mu? 

Aslında demek istedikleri: "Bu kadar çok laf nasıl bulunur” şeklindedir, ama kibarca böyle sorulur.

Yazmak kolay mıdır, yoksa zor mudur bilmem ama, tehlikeli iş. Hele de bizim memlekette. Çünkü her yazıda birilerini kızdırabilirsiniz.  

Bazen çok genel bir şey söylersiniz, birileri kalkıp üstüne alınabilir. Çok alıngan bir yapımız vardır ne de olsa (!)


En tehlikeli kısmı da politikacıları kızdırmak. Bugünkü atmosferimiz içinde ortalık yanlıştan geçilmezken, yazdıklarınızla artık ne kadar yönetici, onların çanta taşıyıcısı ve yağdanlığı varsa, hepsini de kızdırabilirsiniz. Bu yüzden yanlış gördüğünüz şeyleri söylemeye devam ettiğiniz sürece düşman sayınız artar. Eleştirilerde iyi niyetli olmanız da bir şeyi değiştirmez. Çünkü genelde eleştirilmeye tahammülümüz yoktur, eleştirilmeyi pek sevmeyiz. 

Eğer bir holding gazetesinde köşe yazarlığı yapıyorsanız, gazete patronunun yönetici çevrelere uzaklığı veya yakınlığı sizin yazılarınızın da niteliğini belirleyebilecek bir içerik oluşturur. Patron hükümete yakınsa, hükümeti eleştirmenize sıcak bakmaz. Uzaksa, sizden yapabileceğinizden hep daha fazla iktidara yüklenmenizi ister. 

Hadi bütün bunları atlattınız diyelim. Sırada bir de Genel Yayın Müdürünün bazı yakınmaları vardır. "Bu kadar uzun yazma yahu! Herkesin işi gücü var. Millet senin yazılarını okumak için bir de parayla adam mı tutacak" diye köpürürler.

Gazetede size sunulmuş olan o köşe, aslında size ait değil gibidir. O köşe, gazete patronunun bir lütfu veya iyi niyeti ile size armağan edilmiştir sanki. Hiç bir zaman tamemen özgür değilsiniz yani. Sansür veya oto sansür denilen illet, hep tepenizde Demokles'in kılıcı gibi sallanıp durmaktadır. Bu duyguyu hep yaşamak zorunda kalırsınız. Ünlü gazeteci Emin Çölaşan'ın, sonradan da üstat Bekir Coşkun'un ve de Vatan Gazetesi yazarı Necati Doğru'nun başına gelenleri açıklıyor bu. Örnekleri çoğaltmak mümkün tabii ülkemizde...

İşte bu noktada bir parantez açmak gerekiyor. Son zamanlarda bu yazmak işine bir başka sorun daha eklendi. “Güdümlü basın” anlayışının yaratılması ile gelişen bir sorun. Yargı, yasama ve yürütmeden sonra, "dördüncü kuvvet" olarak tanımlanan basının da “satılık değerler" arasında katılmasıyla başlayan bu yozlaşma, kimi basın organlarını ve buralarda kalem oynatan kimi yazarları önce kendi değerlerine, sonra halkına ihanete kadar “yalakalık” çizgisine sürükledi. Kimler iktidarsa ve güçlüyse, onların yağdanlığı olmak veya iktidarın papağanlığını yapmak, günümüzde bir moda ve yarış haline geldi basında.

Ama bu işi onurlu bir şekilde yürütüp, asla satın alınamayan kalemler de var. Bu kalemler, genelde sözünü pek esirgemez ve ille de birilerinin gözüne girmek ve bu çevreler tarafından beğenilme güdüsüyle yazmazlar. 

Bu siteyi açma fikri işte biraz da böyle doğdu. Özgürce yazmak! Duygu ve düşünceleri tüm içtenliğiyle dile getirip yazıya dökebilmek, inanın en dürüst ve onurlu olanı.        
 
Öte yandan; ne yazdığınız kadar, nasıl yazdığınız da önemlidir. Hele okurlar. Biri yazınız için  “öldüm...bayıldım...” derken, diğeri “ne gerek var böyle yazılara kardeşim...” diye dudak büker. Biri “gülmeye de ihtiyacımız var, biraz mizah da yapın, hep gerilip duruyoruz” derken, öbürü “bırakın gırgırı yahu, memleket elden gidiyor, sizin işiniz gücünüz dalga...” diye burnundan solur...

Asıl zor olan taraf da burası. Yazmanın da ötesinde şeyler var yani. Herkesi eşit derecede memnun etmek zor. Kaldı ki; illa birilerini memnun etmek diye de bir koşul yoktur. Olmamalıdır da....

Son zamanlarda bu yazma işinin ve gazeteciliğin bir başka zorluğu daha varmış. İşin bu yanı beni pek ilgilendirmiyor, ama yazayım yine de. Basın dünyasındaki bazı dostlarımdan duyduğum kadarıyla, "gazeteciyim" diyene pek kız vermiyorlarmış artık(!) Neyse ki ben o vartayı atlattım! Birincisi; zamanında akıllılık edip başımı bağlatmışım. İkincisi de; ekmeğimi bu işten yemiyorum. Ben asıl bazı acar muhabirlerin yazı ve haberlerine neden her zaman en yakışıklı fotoğraflarını koyduklarını merak ediyorum. Durumlarının ne kadar vahim olduğunun farkındalar mı yoksa? 

Kısacası; yazmak öteden beridir "bela bir iş" bizim memleketimizde. “Yazmak” denilen bu kötü alışkanlık insanın kanına bir kez girdi mi, yazmadan durmak da zor. Hele de yazmak, sizin için okumak kadar büyük bir tutku olmuşsa, işiniz daha zor demektir. 

Ama ne olursa olsun yine de güzel ve saygın bir iştir yazmak. 
Yani; adam gibi yazmak...
Size de tavsiye ederim.



  Silginiz kaleminizden önce bitiyorsa, çok fazla yanlışınız var demektir!

 

    Edebi Yazılar 
Siyasi YazılarŞiirler
 Tarihten SayfalarBir Şehrin HikayesiKasaba Ezgileri
 Manisa TarzanıTurgutlu TarihindenSihirbaz Doktor
 Ekoloji
Çaldağı SorunuMaden Dosyası
Gediz NehriYeşil YazılarAraştırmalar
M. Kemal AtatürkChe GuevaraNazım Hikmet
KızılderililerAmazonlarMitoloji
Nasrettin Hoca
MadımakAydoğan Yavaşlı
Uğur MumcuDuvarNot Defteri
      

Yorumlar - Yorum Yaz