Takvimler 1919 yılını gösteriyordu... Aylardan Mayıs’tı... Ve o tarihten itibaren baharı yaşayamadı Kasaba! Bir zamanlar “aşk”ın tohumlarının ekildiği “vadedilmiş topraklar”da, artık ekilen “azap tohumları”ydı sadece... Üzümün ve yeşilin vatanı olan, bereketiyle dillere destan bu topraklar kana boyanırken, artık çekilen acılar, yaşanan zulüm ve vahşetlerle de dillere yeni bir destan olacaktı. Nedeni mi? Tüm nedeni “ekmek” ve “tuz”... Ekmek ve tuz...
Turgutlu ya da eski adıyla Kasaba, o yıl yaşayamadıkları baharda, kurulduğu “vadedilmiş topraklar”a ekilen “azap tohumları”nın yeşermesi sonrasında tam bir vahşet yaşarken, kocaman bir ateşin aleviyle de kavruldu... Vadedilmiş topraklar azap topraklarına, bu topraklarda kurulmuş şehir de bir kül yığınına dönüşecekti... Nedeni mi? Çünkü, direnişin sembolü “Kasaba”, o bahar teslimiyetin sembolü olmuştu. Ekmek ve tuzla... Ekmek ve tuz...
Takvimler 1919 yılını gösteriyordu... Aylardan Mayıs’tı... Turgutlu ya da eski adıyla Kasaba, işgali ve işgal acılarını yaşiyordu artık. İşgal tarihinin kesin olarak hangi güne rastladığına ilişkin, değişik kaynaklar çok farklı tarihler ileri sürüyor. Bazı kaynaklar, Turgutlu’nun işgalinin Manisa’dan daha önce olduğu görüşünde birleşiyor. Nedeni ise; Yunan işgal kuvvetleri komutan Zafiriu’nun 23 Mayıs 1919 günü vermiş olduğu emir. Zafiriu, Turgutlu’nun yazgısını da belirleyen bu emrinde, strateji gereği Turgutlu’nun Manisa’dan daha önce işgal edilmesini istemiştir. 15 Mayıs 1919’da saat 08.40’da Yunanlı güçlerin İzmir Kordon’a asker çikarmasiyla, Anadolu’nun Ege kıyılarında Yunan işgali de fiilen başlamış olur.
Ve 23 Mayıs 1919’da da işgal kuvvetleri komutanı Zafiriu şu emri verir: “1- Tümenin verdiği sağlam bilgilere göre, gayrı muntazam düşman birlikleri (Türkler kastediliyor) İzmir, Manisa ve Aydın bölgelerinde ahaliyi tazyik et- mekte devam ediyorlar. 2- Kendisine bir bölük süvari, bir batarya topçu ve bir sıhhıye müfrezesi ayırdığım 5. Piyade Alayı, bir bölük jandarma ile birlikte yarın saat 11.00’de yola çikarak, Turgutlu ve Manisa’yı işgal ettikten sonra beni haberdar edecek, ondan sonra da Saruhan Sancağı’nın işgali için emir vereceğim...” (1. Yunan Tümen Komutanlığı’nın 23.05.1919 gün ve S III E. D. 953 sayılı emri. Emrin diğer maddeleri ise Aydın, Bayındır ve Tire ile ilgili düzenleme ve lojistik amaçlara yöneliktir.) (Teoman Ergül-Kurtuluş savaşında Manisa, Sf: 37)
Zafiriu’nun, bu emrinde strateji gereği Turgutlu’nun Manisa’dan daha öncelikle işgal edilmesini istemiş olması, bazı kaynaklarda Turgutlu’nun Manisa’dan daha önce işgal edildiği iddiasına da dönüşmüş. Örneğin; ünlü yazar Erol Toy, Turgutlu’nun Yunanlılar tarafından 20 Mayıs 1919’da (Yani İzmir’in işgalinden hemen sonra) gerçekleştiğini ileri sürer. (Erol Toy-Türk Gerilla Tarihi, Sf: 168, 171) Toy, bu iddiasını, olayı yaşamış kişilerle 1958 yılında yaptığı bir röportaja dayandırarak ve Turgutlu’nun işgalinden sonraki ilk Cuma günü olan 23 Mayıs’ta Alaşehir’den Salihli cephesine kuvvet gönderildiğinden hareketle geliştirdiği bir yorum çerçevesinde savunuyor.
Aynı tarihle ilgili bir başka iddia da, Celal Bayar’ın anılarında yer alır. Bayar, “20 Mayıs 1919 günü Nif’ten (şimdiki Kemalpaşa) 5. Yunan Alayı’na bağlı bir tabur harekete geçti. Hiç bir taraftan bir mukavemet görmeden Kasaba’yı işgal etti...” (Celal Bayar-Ben De Yazdım-1989, Cilt: 6) sözleriyle, bir bakıma Toy’un iddiasını doğrular nitelikte açıklama yapar.
Ayrıca, 17. Kolordu Komutan vekili Albay Bekir Sami Bey’in anılarından yola çikan İlhan Tekeli ve Selim İlkin de, Toy’un kitabına atıfta bulunarak, Turgutlu’nun işgal tarihinin 25 Mayıs olduğunu savunurlar. (İlhan Tekeli&Selim İlkin-Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşina Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey-1989) Ama Tekeli ve İlkin’e göre de, Turgutlu’nun işgali Manisa’dan önce olmuştur.
Turgutlu Çevre İncelemesi adlı broşürde yer alan, “Turgutlu’nun işgali, İzmir’in işgalinden 10 gün sonra” (Turgutlu Çevre İncelemesi - Çevre İnceleme Komitesi - Karınca Matbaacılık) şeklinde bir söz de, Turgutlu’nun işgalinin 25 Mayıs’ta ve Manisa’dan önce gerçekleştiğini savunur...
Ama 25 Mayıs tarihi üzerinde daha çok durulduğu göze çarpiyor. Bu tarih üzerinde fazlaca durulması da, Zafiriu’nun 23 Mayıs’ta verdiği emirden sonra harekete geçen işgalle görevli Yunan 5. Alayı’na bağlı birliklerin hiçbir direnişle karşilaşmadan Turgutlu’ya girmesi ve bu birliklerin bulunduğu güzergah dolayısıyla (Nif, Belkahve ve Menemen) önce Turgutlu, sonra da Manisa’ nın işgal edilmiş olabileceği yorumuna dayanıyor... Ama tüm kaynaklar, Manisa’nın işgal tarihi konusunda kesin ve net olarak 25 Mayıs 1919 tarihinde birleşiyor. Bu durumda, Turgutlu’nun (Manisa’dan daha önce işgal edildiği düşüncesinden hareketle) 25 Mayıs’tan önceki tarihlerde işgal edildiğini düşünmek gerekiyor...
Teoman Ergül ise, Turgutlu’nun işgalinin Manisa’dan önce olduğu şeklin-deki görüşlere karşi çikmaktadir. Gerek 20 Mayıs, gerekse 25 Mayıs tarihleri için, Ergül, “Herhangi bir kaynak gösterilmediği için şüphe ile karşilanması gereken bir ifade olarak kabul etmek gerekir” diyerek, “Elbette ki, Turgutlu’nun işgalini 25 Mayıs olarak kabul ettiğimizde, Manisa’nın işgalinden sonra, 26 Mayıs günü Manisa’dan ayrılan Türk birliklerinin Turgutlu’ya nasıl intikal ettiğinin de cevabını bulmak gerekir” (Teoman Ergül-Kurtuluş Savaşı’nda Manisa, Sf: 41, 42) sözleriyle de, bu durumda 25 Mayıs tarihinde Yunan birliklerinin ancak Turgutlu çevresinde olabileceğinin düşünülmesinin daha doğru olacağını savunur.
Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy, aktardığı anılarında, 25 Mayıs tarihi üzerindeki karmaşayı aydınlatıcı anlatımlarda bulunmuş. Dinçsoy’un anıları da Ergül’ün savını doğrular nitelikte ve 25 Mayıs’ta Yunanlıların işgal etmek üzere ancak Turgutlu civarına yaklaştıklarını görteriyor. “25 Mayıs 1919 tarihli pazar günü, dedem büyük bir telaş içinde çarsidan okula gelerek, Kasaba’mızın Yunan güçlerince işgal edilmek üzere olduğunu, dostu Kosti adındaki Belediye Meclisi üyesi bir Rum esnaftan duyduğunu heyecanla söyledi ve hemen gitti. Biz, öteki talebelerle birlikte okulun avlusuna çiktik. Gökte bir uçak dolaşiyordu. Sokaklardan Rum ve Ermeni çocuklarin gürültüleri geliyordu... Bu olay üzerine okul tatil oldu... Evde babamı heyecan içinde bizi bekler bulduk. Babam, Rüştiye okuluna yakın dükkanı olan ve bu mektebin işlerini yapan Belediye üyesi Hristo’dan Yunan güçlerinin Kasaba’ya doğru geldiğini duyduğunu ve Hristo’nun da karşilamaya gidecekler arasında olduğunu, şehirin ileri gelenlerinin de işgal komutanına ekmek ve tuz götüreceklerinin yaygın bir söylenti olarak anıldığını, büyük bir acı ve üzüntü içinde anlattı ve bizlerin de susmamız gerektiğini anlattı...” (Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy-Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatürk, Sf: 258-259)
Kasaba’nın ileri gelenleri ile bazı eşrafın, işgal kuvvetleri komutanına “ekmek ve tuz sunması”nın ise ilginç bir anlamı var. İşgal kuvvetleri komutanına Kasaba’lı ileri gelenlerin ekmek ve tuz sunması, kendilerine karşi herhangi bir direniş gösterilmeyeceği, şehir halkı ve yöneticilerinin teslim olacakları ve işgalcilerin şehire rahatça girebileceklerinin bir çesit ifadesi ve imalı anlatımı...
Bu ”teslimiyetçi” davranış biçiminin dayandığı nedenler de var elbette. Birincisi; Yunan işgal kuvvetlerinin İzmir’e çiktiklarinda, Gazeteci Hasan Tahsin’in işgalcilere sıktığı ilk kurşunun ardından, karşilaşabilecekleri olası bir büyük direnişten çekinen Yunan işgal kuvvetlerinin hemen büyük bir gözdağı vermek amacıyla uyguladıkları baskı ve giriştikleri kıyımdı. Böylelikle de, uygulanan baskı ve kıyım, herhangi bir direnişe kalkışmak isteyebilecek Türk halkına da bir gözdağı oluyordu. İzmir’deki bu kıyım da, gözdağı açısından etkili olmuştu gerçekten... İkincisi de; İzmir Valisi İzzet Bey’in teslimiyetçi tavrı ve ta başindan beri Saray yanlısı bir tutum içinde olan, Kuvvayı Milliyetçilere karşi düşmanca, itilaf devletleri ve işgalci güçlere ise dostça yaklaşimlarıyla tanınan Manisa mutasarrıfı Hüsnü Bey’in işbirlikçi tutumuydu. İzzet Bey ve Hüsnü Bey, Yunanlı güçlerin düşman gibi değil, dostça karşilanması gerektiği yolunda telkinler ve emirlerde bulunuyor, halk üzerinde baskılar yapıyorlardı... O dönemde Saruhan Milletvekili olan Celal Bayar da, anılarında “İzmir Valiliğinin işgalden önce gönderdiği bir bildiride, Yunan birliklerinin saygı ve törenle kabul edilmesinin istediğini” belirterek bu durumu doğrulamaktadır. (Celal Bayar-Ben De Yazdım, Cilt: 6, Sf: 189) * * * Kasaba’nın işgal tarihi konusundaki doğru ve kesin bilgiler ise, işgalin 29 Mayıs 1919 Perşembe günü olduğu yönünde. İlk olarak, askeri kayıtlar (İstiklal Harbi-Türk Genel Kurmay Harp Tarihi Dergisi, 1963, Sf: 84), Turgutlu’nun 29 Mayıs 1919 günü işgale uğradığını belirtiyor. Teoman Ergül de, eserinde kesin bir tarih belirtmemesine karşin, Turgutlu’nun işgalinin Manisa’nın işgal edilmesinden (25 Mayıs) sonraki günlerde gerçekleştiği düşüncesini savunur. Bu da bize 29 Mayıs tarihini düşündürüyor.
Op. Dr. M. N. Dinçsoy da, anılarında Turgutlu’nun işgalinin 29 Mayıs günü olduğunu doğrular nitelikte anlatımlarda bulunuyor. “O günün gecesi (25 Mayıs) herkes evlerine çekildi. Bunu izleyen üç gün, 26, 27, 28 Mayıs günleri, okullarımıza devam etmedik. Fakat sokaklardaki büyük küçük herkesin burnundan kan damlayacak derecede mahzun ve kederli olduğu gözlerden kaçmıyordu. Üçüncü gün akşamı, evimizin bulunduğu Dutlu çarsi (Tur’udlu çarsi) meydanındaki kahvehanelerin önünde bağıran tellal, “Herkes evine gitsin! Kimse sokağa çikmasin!” anlamındaki ilanını yaptı... 29 Mayıs 1919 Perşembe günü, sabahın erken saatlerinde başlayan Bodos adlı Rumun fabrikasının sireni başta olmak üzere, bütün Rum, Ermeni kuruluşlarının sesli sistemleri ile birlikte kiliselerin çanlari aralıksız olarak çaldilar. O gece, Yunan askerleri birer mangalık birlikler halinde sokaklarda süngüleri takılı olarak silahlı devriye gezileri yaptılar...” (Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy-Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatatürk, Sf: 259) Op. Dr. Dinçsoy, işgal gününün 29 Mayıs tarihinde ve Perşembe günü olduğu konusunu ise, işgal günü dışarı çikilmasinin yasaklanması dolayısıyla halkın evlerine kapanmak zorunda kaldığından, ertesi gü herkesin cuma namazına gidememenin üzüntüsünü yaşadığını ve kimilerinin de bu yüzden Tanrı tarafından cezalandırılacakları yönünde konuşmalar yaptıklarını anımsadığını söyleyerek belirtiyor.
Tarihin 29 Mayıs 1919 Perşembe olduğunu, ayrıca tarih ögretmeni ve Kasaba Rüştiye Mektebi Müdürü olan babası İbn-i Cinni İsmail Hakkı Bey’in (Cinni Hoca) notlarından (Cinni Hoca (İbn-i Cinni İsmail Hakkı Dinçsoy) Tarihsel Arşivi) da okuduğunu belirtiyor. Ayrıca, M. Kamil Su da, eserinde işgal günü olarak, Turgutlu’nun işgalinin 29 Mayıs 1919’da olduğunu yazmıştır. (Kamil Su-Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Sf: 44) Bu durumda, Erol Toy’un işgal gününe ilişkin yakaladığı ayrıntı, işgalden sonraki ilk günün cuma günü olduğu konusunda doğruluk kazanıyor.
Yanlış olan ise, o günün Mayıs’ın hangi günü olduğu konusu... Ayrıca, bu gerçeklerden hareketle de, Turgutlu Çevre İncelemesi’nde yer alan “Turgutlu’nun işgali İzmir’in işgalinden 10 gün sonra” (Turgutlu Çevre İncelemesi - Çevre İnceleme Komitesi - Karınca Matbaacılık) şeklindeki tanımlama, “Mustafa Kemal’in Samsun’a çikmasindan 10 gün sonra” şeklinde düzeltilmelidir.
Dolayısıyla, Turgutlu’nun işgalinin 29 Mayıs 1919 Perşembe günü olduğunu düşünmek daha akla yatkın ve mantıklı görünüyor. Ama öte yandan, Yunan işgal kuvvetleri komutanı Zafiriu’nun, strateji gereği “Turgutlu’nun Manisa’dan daha önce işgal edilmesi gerektiği” yönündeki emrine rağmen, durumun bu şekilde nasıl değişmiş olabileceğine ilişkin kesin bir kanıta dayalı bir şeyler söylemek de güç.Zafiriu’nun Turgutlu ve Manisa’nın işgal edilmesi emrini yerine getirmekle görevli olan 5. Alay Komutanı Çakalos’un, bunu Zafiriu’nun ikinci bir emriyle mi böyle gerçekleştirdiği, yoksa kendi tercihi ile mi yaptığına ilişkin kesin bir şeyler söylemeye yardımcı olacak somut bilgiler ve belgeler yer almıyor. Durumda neyin değiştiğini anlamanın da olanağı yok.
Op. Dr. M. N. Dinçsoy, plandaki bu değişikliği, 25 Mayıs tarihinde Turgutlu semalarında görülen Yunan keşif uçağının yapmış olduğu gözlemler sonucunda işgal komutanlarının planda bir değişiklik yapmış olabilecekleri olasılığının da değerlendirildiğini, ama yapılan tahminlerde o gün için kesin bir sonuca varılamadığını ifade ediyor. (Op. Dr. M. Niyazi Dinçsoy-Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatatürk, Sf: 260)
Teoman Ergül de, Turgutlu ve Manisa’yı işgal etmekle görevli Yunan 5. Alayı’nın, ağır silahlarla donatılmış olarak, Menemen bölgesinde konuşlandırılmış ve Emniyet kıtalarının da Manisa’nın 2 kilometre kadar batısına sokulmuş olması, alayın bir diğer taburunun Belkahve’de, bir başka taburunun da Nif’te (Kemalpaşa) olduğunu belirtiyor (Teoman Ergül-Kurtuluş savaşında Manisa, Sf: 37), ki bu da alay komutanı Çakalos’un karargahının Manisa’ya çok yakın olan Menemen’de olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, önce Turgutlu işgal edilecekken, planda değişiklik yapılarak Manisa’nın işgaline gidilmesi, Türk birliklerinin hareketlerine de bağlanabilir. Yunan işgal kuvvetlerinin İzmir’i işgalinden sonra, doğuya doğru hareket ederek Ege’deki işgalini genişletip yaymak isteyeceklerini anlamak zor değildi. Sonuçta Mustafa Kemal de 19 Mayıs günü hemen Samsun’a çikti. Ve Zafiriu’nun ünlü işgal emrini verdiği 23 Mayıs tarihinde, Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk Ordusu’na bağlı 17. Kolordu Komutan vekili Albay Bekir Sami Bey de, yanında yaveri Yüzbaşi Selahattin (Bakınız: Yüzbaşi Selahattin’in Romanı - İlhan Selçuk, Cilt: 1 ve 2), Kazım (Özalp), onun kardeşi Fethi, Vasıf, onun kardeşi Esat, İnceoğlu Hamit Şevket,Mülazım Necati, Karaosmanoğullarından Hamdi ve Mülazım Faruk beyler ile 5-6 kişi daha olduğu halde, Manisa’ya gelmek üzere Bandırma’dan trenle hareket etmişti. Amaçları da, Manisa’ya gelerek İzmir’deki işgalci güçleri şehri ele geçirmelerini önlemek için halkı silahlandırmaktı.
Ama Balıkesir’e vardıklarında, istasyonun Yunan bayraklarıyla donatıldığını gören heyet, Yunanlıların Manisa’yı da işgal ettiğini düşünerek, bu durumda Akhisar’da inmeye karar verir.Albay Bekir Sami Bey, Manisa’nın henüz işgal edilmediğini ancak Akhisar’da indiği 24 Mayıs günü, buranın ileri gelenleri ve kaymakamıyla yaptığı görüşmeden sonra ögrenir. Akhisar’da da Yunan bayrakları çekilidir ve bunun nedeni de, buradaki yerli Rumların, halka Yunan askerlerinin İzmir ve yöresinde yaptıkları kıyımları anlatarak, aynı olaylardan kendilerini sakınmanın tek yolunun Yunan bayrağı çekmek olduğunu söylemiş olmalarıdır. (İlhan Selçuk-Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, Cilt: 2, Sf: 64, 65)
İşgalcilere karşi Kuvvayı Milliyecileri toplayarak bir direniş cephesi oluşturmakla görevli olanBekir Sami Bey, Manisa’nın daha önce işgal edildiği yanılgısı dolayısıyla yaşanan zaman kaybını telafi edebilmek amacıyla, bu durumda Akhisar, Demirci ve Salihli yöresinde direniş cephesi oluşturmak zorunda kalır. Büyük bir olasılıkla, Bekir Sami Bey’in hareketinden haberdar olan Yunan işgal kuvvetleri komutanı Zafiriu ve Turgutlu ile Manisa’yı işgalle görevli 5. Alay Komutanı Çakalos, bu gelişme dolayısıyla planda değişiklik yapmak zorunda kalmış olabilirler. Çünkü Yunanlıların tercihi, herhangi bir direnişle karşilaşmadan ve dolayısıyla da kayıp vermeden istedikleri yerlere girebilmek. Bunun için de buralardaki Rum ve diğer gayrı müslimleri de amaçları doğrultusunda kendi yanlarına çekmeye de çalismislar ve onlara sundukarı vaadleriyle başarılı da olmuşlardır. Bu bakımdan, Bekir Sami Bey’in direniş örgütlemeye başladığı bölgeye yakın olması dolayısıyla, öncelikli işgal edilmesi düşünülen Turgutlu yerine, Manisa’nın işgali ön plana çikmis olmalı.
Ayrıca işgalle görevli alayın karargahının Menemen’de ve Manisa’nın 2 kilometre kadar batısında olması da, Manisa’nın işgalinin daha zahmetsiz olmasını gündeme getirmiştir. Manisa’nın işgalinin ön plana alınmasında sayılabilecek bir başka ve en önemli etken de, Manisa mutasarrıfı Hüsnü Bey’in işgalcilere ve direnişçilere karşi olan tutumudur. Kuvvayı Milliyecilere karşi baskıcı tutumuyla bilinen Hüsnü Bey, buna karşilık halka da devamlı olarak “Yunan birliklerinin düşman gibi değil, dostça karşilanması gerektiği” yönünde telkinlerde bulunmakta ve emirler vermektedir. Kuvayı Milliyecilere karşi sert ve baskıcı, Yunanlılara karşi da hoşgörülü ve işbirlikçi tavrını sürdüren Hüsnü Bey’e bu yüzden, halk arasında onun karakterini yansıtan ve Yunanlılarca da “bizimki” anlamına gelen “Hüsnüyadis” lakabı yakıştırılmıştı. Manisa mutasarrıfı Hüsnü Bey’in bu tavrı, Anadolu insanının o kara günlerinde, bir bakıma tüm Manisa ve yöresindeki halkın işgal acılarını daha katmerli bir şekilde yaşamasının da kaderini belirlemiştir. Hüsnü Bey’in icraatları ve işbirlikçi tutumunu, bugün için de ibret verici örnekler olarak ilerleyen bölümlerde göreceğiz.
Ama, Hüsnü Bey’in o “teslimiyetçi” ve “işbirlikçi” tutumu, “vadedilmiş topraklar”ın, Kasaba’nın da kara günlerine ve “azap tohumları”nın ekilmesine neden olmuştur. “Direnişin sembolü Kasaba”nın (Tıklayınız: İsyan ve direnişin “kasaba”laştırdığı yer), “teslimiyetin sembolü” de olmasının nedeni yine Hüsnü Bey’dir. Ve Kasaba, işgal kuvvetleri komutanına sunduğu ekmek ve tuzla teslim olmuştur. Bu fikir de Hüsnü Bey’indir. İşte Kasaba, papatyanın öldügü o uğursuz 29 Mayıs günü tarihteki en acılı karanlığa gömüldü. İşgal komutanına sunulan ekmek ve tuzla... “Vadedilmiş topraklar”, “azap toprakları”na dönüştü. “Ekmek” ve “tuz”la...
|