Fransızca’da Aşil olarak telaffuz edilen, Yunanca orijinal haliyle Akhilleus, tanrıça yani ölümsüz bir anne ile yarı tanrı ölümlü bir kral babadan dünyaya gelmiştir. Su tanrıçası Thetis ile Kral Peleus’un oğlu olan Akhilleus ya da Aşil, Homeros’un İlyada adlı eserinde Achilles olarak geçer.
Yunan mitolojisinin en önemli kahramanlarından birisi olan Akhilleus, mitolojide dünyanın en büyük savaşçısı olarak bilinir. Truva Savaşı’nda adı çok sık olarak geçen büyük savaşçı Akhilleus, bir tıp terimine de isim vermiştir.
Akhilleus hakkında birden çok efsane vardır. Bir efsaneye göre Thetis, oğlu Aşil’i kutsal nehir Styx’te yıkarken ölümsüz kılmak için topuğundan tutarak suya daldırır. Bu nehrin suları yenilmezlik ve ölümsüzlük veren özelliktedir. Nehrin kutsal sularında yıkanan Aşil’e kılıç işlemez. Yani vücudu ölümsüz hale gelir. Sadece bir yer hariç. Annesi onu nehre daldırırken topuğundan tuttuğu için orası suya temas etmez. Bı nedenle Aşil sadece topuğundan vurulduğunda ölecektir ve öyle de olur. İşte tıpta bu bölgeye “aşil tendonu” denmektedir.
Akhilleus’un eğitimi için bir kentaur, yani yarı at yarı insan olan Kheiron görevlendirilir. Akhilleus, Kheiron tarafından savaş sanatı, at binme, hitabet, koşu, müzik gibi dallarda eğitilir. Akhilleus aldığı bu eğitimler sayesinde küçücükken bile en ağır savaş aletlerini, kılıç ve silahları kaldırabilecek tekniğe hakim olur.
Akhilleus Truva Savaşı'nda
Truva atı ile ünlü efsanevi Troia ya da halk arasında kullanılan yaygın şekliyle Truva Savaşı, aslında bir güzellik yarışması ile başlar. Ölümlü Peleus ile deniz tanrıçası Thetis’in düğününe nifak tanrıçası Eris çağrılmaz. Bu duruma içerleyen Eris, üzerinde “en güzeline” yazan bir elmayı ortaya atar.
Hera, Athena ve Aphrodite bunu kendi üzerlerine alınır. Aralarında şiddetli bir çekişme başlar. Zeus’un hakemliğine ihtiyaç vardır. Tanrı Zeus böyle bir çekişmenin içinde yer almak istemez ve bu vazifeyi İda Dağı’nda çobanlık yapan ama gerçekte Troya prensi olan Paris’e verir. Bunun üzerine üç tanrıça birinci olabilmek için Paris’e çeşitli vaatlerde bulunur.
Hera Asya Krallığını, Athena sonsuz bilgi ve aklı, Aphrodite ise dünyanın en güzel kadını olan Spartalı Helen’in aşkını vadeder. Paris seçimini Aphrodite’den yana kullanır ve Helen'i onu kaçırır. Bu olay ile Troya Savaşı başlamış olur. Akhilleus, Helen’i geri almak için yola düşer. Helen uğruna çıkan Troya Savaşı’nda Truvalı Prens Paris tarafından sol topuğundan okla vurularak öldürülür.
Efsanevi Akhilleus’un Efsanevi Ölümü
Troya savaşında yiğit bir şekilde çarpışan Akhilleus, Hektor’u öldürdükten sonra fidye karşılığında cesedi karşı tarafa teslim edeceğini fidye olarak altın ve Polyksena adlı bir kadını ister. Priamos teklifi kabul eder ve Hektor’un cesedini alarak uzaklaşır.
Ne var ki, Polyksena’nın, savaş sırasında erkek kardeşi Troilos’u vahşice öldüren Akhilleus hakkında gizli planları vardır. Polyksena, kendine sırılsıklam aşık ettiği Akhilleus’un ölümsüzlük sırrını öğrenmeyi başarır. Genç kadının isteği üzerine Akhilleus, anlaşmayı onaylamak üzere silahsız bir halde ve çıplak ayaklarıyla Thymbralı Apollon Tapınağı’na gelir. Tapınaktan içeri girer girmez Deiphobos onu selamlar ve dostça sarılarak tüm vücudunu kavrar. Tam bu sırada tanrıya ait heykelin arkasına gizlenmiş olan Paris, zehirli bir okla Akhilleus’u sağ topuğundan vurarak yaralar.
Akhilleus yaralanmasına rağmen tapınakta ele geçirdiği meşalelerle kendisini cesurca savunur. Birçok Troyalıyla beraber tapınaktaki rahipleri de öldürmeyi başardıysa da yazgısına karşı koyamaz.
Kaynak: muzedenal
Akhilleus ile ilgili sitedeki diğer yazılar:
Akhilleus ve Aşil tendonu efsanesi
Akhilleus ve Amazon Kraliçesi Penthesilea