Uydurma bir sıfat: "Evliya"
Gerçekte "evliyalık" diye bir şey var mıdır? Bu kavram aslında bize sonradan, daha çok Arap kültürünün etkisiyle gelmiştir. “Evliyalık” denilen şey, zaten sadece sufilerin uydurduğu bir sıfattır.
Bu da bir gerçeğimizi açıklar: Türklerin İslamiyeti kabul ettiği ilk yıllarda böyle bir sıfat henüz kültürümüzde yer almıyordu. Ancak daha ileriki yıllarda, özellikle de halifeliğin Osmanlılara geçtiği yıllarla birlikte, kültürümüzde giderek Arap kültürünün etkisi hızla görülmeye ve ağırlığını koymaya başladı. Öyle ki, şeriatla birlikte, dinin de etkisiyle Arap kültürü "mübarek" sayılmaya başlandığından, İslamiyeti kabullenmiş olmak sanki Araplaşmak, ya da daha doğru bir deyişle, İslamlaşmak için Araplaşmak gerek gibi bir algılama egemen olmaya başladı. İşte bu dönemde kültürümüz üzerinde Arap kültürünün müthiş bir etkisi görülmeye, hatta başta saray çevresi olmak üzere konuşma dilimizde bile Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmaya başlandı.
Doğal olarak bu dönemle birlikte Arap kültürünün eseri olan bazı kavram, sözcük ve isimlerle birlikte nitelik belirleme anlamındaki bazı sıfatlar da Türkçe isim ve kavramlarla yer değiştirmeye başladı. (Tıpkı bugün de hayatımızda yabancı bir çok isim ve sözcüklerin yer alması gibi.) Örneğin; Türklerde “evliya” diye bir kavram yoktu. Bu kavram kültürümüze sufizmin etkisiyle sokulmuş, Arap kültüründen ihraç edilmiş bir kavram niteliğindedir.
"Bilge" ve bilgelik
Şamanizm etkisi altında olan eski Türklerde, genellikle “şamanlar” için kullanılan bir sıfat vardır. Eski Türklerde şaman olduğuna inanılan kişilerin bazı olağanüstü yetenekleri ve kerametleri olduğuna inanılırdı. Hatta şamanların uçabilme ve görünmez olma gibi yetenekleri olduğuna bile inanılırmış. Ancak zamanla uygarlığın gelişimi ile birlikte bu inanç yerini giderek daha akılcı bazı tanımlamalara bırakınca, Şamanizmin de etkisinin giderek kaybolması ve Türklerin tek Tanrılı dine inanmaya başlaması öncesinde "şaman"ın yerini daha gerçekçi bir tanımlama sıfatı almaya başladı. Şamanizm döneminde "şaman" gözüyle bakılan ve olağanüstü yetenekleri olduğuna inanılan kişilerin yerini, uygarlığın gelişimi ile birlikte "bilge" kavramı almaya başladı. Eski Türklerde biraz da bu yüzden bilge kimselere çok büyük değer verilir ve bilge kişiler her yerde büyük saygı görürdü.
Öztürkçe bir sözcük olan "bilge", yine bir başka öztürkçe sözcük ülan "bilgi" ile ilişkilidir. Yani, "bilge" sözcüğünün açılımı "çok fazla bilgi sahibi kimse", "bilgiyi taşıyan ve insanlara yayan kişi" anlamındadır. "Bilgi"nin anlamı belli olduğuna göre, "bilmek" sözcüğünden türetilen, "bilen" veya "bilen (ya da herşeyi bilen) kişi" Türklerde "bilge" olarak tanımlanmıştır. "Bil-mek", "bil-gi" ve "bil-ge" sözcüklerinin mastar olarak türeyişleri de bunu zaten yeterince açık şekilde gösteriyor. Örneğin günümüzde büyük bilim adamları ve mucitler hala öztürkçe bir tanımla "bilgin" olarak adlandırılmaktadır.
Arap kültürünün baskısı
İslamiyetin kabulünden sonra ise, giderek daha ileriki yıllarda biraz da dinci yaklaşımın etkisiyle bu kez de "bilge" nitelikteki kişilere, dini anlam ve motifler de katılarak, "ermiş" denilmeye başlandı. "Ermiş" kavramı uzunca bir süre yerini korumasına karşın, ancak, 12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da tarikatların en yaygın olduğu dönemlerde, önceleri “ermiş” olan öztürkçe deyim, daha sonraları İran üzerinden gelen ve Arap kültürünü benimseyen bazı sufilerce “evliya”ya dönüştürüldü. Dolayısıyla, Arapların "evliya" kavramı, Türklerdeki "bilge" kavramının bir karşılığıdır aslında.
Ne var ki, Arap kültürünü mübarek sayıp İslamiyeti de Arap kültürünü empoze etmek şeklinde algılayan böyle bir felsefenin ve Anadolu'yu kuşatan bazı tarikatların etkisiyle, bu "evliya" kavramıyla birlikte, adeta bu nitelikteki kişiler (yani bilgeler) kutsallaştırıp, "Tanrı'nın vekili" gibi ya da "Tanrı tarafından çeşitli kerametlerle ödüllendirilmiş kişi" gibi tanımlanmaya başlandı. Bugün de bu anlayış özellikle tarikatçı kesimlerin kafasında "ermiş kişi" ya da "bilge kişi" olarak görülen kişilerin bu tanımdaki gibi "evliya" düzeyine çıkarılması şeklinde kendisini gösteriyor. Hatta öyle ki, tarikatçi çevrelerin inançları bu "evliya" dedikleri kişilerle, kendi inaçlarına göre "cin" diye tanımladıkları bazı görünmez varlıklarla ilişkiler içine sokmuşlar ve böyle bir inancı yaymaya başlamışlardır.
Tarikatçı zihniyetler, bu nedenle evliyalar ile cinler arasında hep bir bağlantı kurularak, "cincilik" ve "evliyalık" konusunda batıl inançları ve hurafeleri feodal kültürün etkisi altındaki insanların kafasına iyice yerleştirmişlerdir.
Bu durum bir bakıma Şamanizm döneminde eski Türklerde "şaman" gözüyle bakılan insanların olağanüstü özellikleriyle tanımlanmasını özetliyor. Örneğin şamanların uçabilme yetenekleri yanı sıra başka insan bedenlerine de girebilme yetenekleri olduğuna bile inanılırdı. Bütün bu inanışlar elbette ki cehaletin yarattığı bir inanış türü.
Özetlersek; kültürümüzde "bilge" olarak yer alan kişileri tanımlamada kullanılan bir niteleme sıfatı, giderek "ermiş" olarak kullanılmaya başlanmış, daha sonraları da Arap kültürünü mübarek sayan bir anlayışın etkili olmaya başladığı dönemlerde ise "evliya" kavramı kültürümüze, hem de yanlış bir şekilde kullanılarak, hurafeleri de içerir bir şekilde yerleşmiştir. Bu durumda, şu "cincilik" konusu ve "cin" kavramlarına da değinmeden geçmemek olmaz. |