“Beyazlar Afrika’ya geldikleri zaman, bizim topraklarımız, onların İncil’leri vardı. Bize önce İncil’i tanıtıp, ardından da gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımız zaman bir de gördük ki, onların artık toprakları, bizimse sadece İncillerimiz vardı ellerimizde…” Bu bilge Afrikalı bugün yaşamıyor. Ama eğer yaşasaydı, eminim ki, bilgece söylediği bu sözlere ekleyecek yine bilgece iki cümle söylerdi. Çübkü onun Afrikasında bugün açlık var! Onun Afrikasında bugün kara gözlü çocuklar açlıktan ölüyor!
Yukarıdaki bu sözler emperyalizmin geride bıraktığımız 20. yüzyılın başlarında geri kalmış ülkeleri sömürgeleştirmek yolunda izlediği stratejiyi anlatıyor. Yani, emperyalizm için rejimleri ve ülkeleri “dinci” yapmanın özel bir anlamı ve önemi var. O zamanın koşullarında siyah ve beyaz bir senaryo olarak sahneye koyulan bu aynı senaryo, günümüzde teknolojinin de sunduğu olanaklarla bin bir renkli versiyonlarla sahneye konulan bir senaryo olmaya devam ediyor hala...
ABD’nin 20. yüzyıl sonlarındaki Yeşil Kuşak Projesi, 21. yüzyıl başındaki Büyük Ortadoğu Projesi, AKP’nin iktidar olmasından sonra Türkiye’den “Ilımlı İslam Devleti” diye bahsetmesi, AKP’nin de adım adım ülkeyi bir din devleti yapmaya yönelik icraatlarıyla birlikte düşünüldüğünde, o Afrikalının sözleri ne kadar da anlamlı… Bugün emperyalist sistem saldırgan ve işgalci politikasını daha da geliştirmeye, eski sömürgecilik yöntemlerinden de faydalanmaya başladı. Eski sömürgecilik yöntemlerinin uygulanabilmesi için de yeryüzünün buna uygun bir zemin haline getirilmesi, çağımızda dünyayı daha geriye çekecek şekilde gericilik akımları yaratılıp güçlendirilmesi gerekiyor.
20. yüzyılda çağa damgasını vuran, 68 Kuşağı hareketiyle birlikte solun değerleri ve sol hareketlerdi. Bu hareketlerin ivme kazanıp dünya yüzüne yayılmasıyla birlikte, emperyalizmin işgalci yayılmacılığına ve kapitalist sömürüye karşı mücadele de çağa damgasını vuracak denli bir yükseliş gerçekleştirdi. Bu yükselişi kırmak için emperyalizm tarafından ilk adım olarak Yeşil Kuşak Projesi uygulandı. Proje başarıya ulaşınca da, 21. yüzyıla din kökenli hareketlerin yükseldiği bir süreçle başladı dünya. Ardından da ikinci aşamaya, yani Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) geçildi. Emperyalizm tarafından bu yüzyılda dünyadaki dengelerin yeniden belirlenmesi; din kökenli hareketlerin yükseltilmesi, karşı devrim hareketleri geliştirme senaryolarını da içeriyor. Bunun için ülkelerin iç dinamikleriyle de olabildiğinde oynanıyor. Dolayısıyla son 30 yıldır neden din hareketlerinin giderek yükseldiği de ortada. Geçtiğimiz yüzyılda karşısında alternatif olan sosyalist sistem nedeniyle faşizme ihtiyaç duyan ve böyle iktidarlar yaratan emperyalizm, şimdi de dinci iktidarlar yaratma peşinde. Öncelikle “ulusalcılık” ideolojisini ortadan kaldırmak için “küreselleşme” diyor, “halkçılık” ideolojisini yok etmek için de ülkelerdeki “halk” kavramı ve değerini ortadan kaldırmak istiyor.
Halk; kul davranışından sıyrılmış, özgür iradeyle davranış gösterebilen, sorumlu birer yurttaşlık bilincine sahip olabilen bireylerin oluşturduğu bir toplum yapısıyla ortaya çıkar. Ama dinci toplumlarda bireyleşebilmiş insan yoktur, kendisinden kul davranışı istenen insan vardır. Şeriatçı rejimlere göre, insan sadece “kul”dur. Dolayısıyla, şeriat rejimlerinin içeriğini bozduğu, amacından saptırdığı, cehalete teslim edilmiş dinsel yapılanmaların bugün yeniden güçlendirilmesiyle varılmak istenen hedef bellidir:
"Halk" kavramı ve "sınıf" bilinci ortadan kaldırılacak
Önce insanlar halk oldukları bilincinden uzaklaştırılıp kullaştırılacak, emperyalizme bağlanmış sisteme ve devlete kul yapılacak, ardından emperyalizmin esareti altına sokulacak, böylece az gelişmiş ülkeler “sömürge” haline getirilecek.
Bunun da yolu bellidir: Böl, parçala ve yönet! Tabii ilk olrak "halk" kavramı ve bilinci ile "sınıf" kavramı ve bilinci yok edilmek istenecektir. Toplumsal yapıdaki mezhep ve etnik farklılıklar kaşınacak, toplumsal yapı cemaat, tarikat ve etnik kimliklerle ayrıştırılarak hem halk olma, hem de sınıf kavramı ve bilinci ortadan kaldırılıp unutturulmaya çalışılacaktır. Sosyolojiye de aykırı olan bu durumda; farklılıkları "zenginlik" olarak görmek yerine, "aykırılık" olarak görmek gibi ilkel bir felsefe toplumsal yaşama sokulmak istenecektir. Oysa modern sosyolojiye göre bir toplum mezhepler, cemaatler, tarikatlar vs özelliklerine göre değil, işçi, köylü, memur, esnaf gibi sınıflardan oluşur. (Dolayısıyla siyasi iktidarın "çingene açılımı"na kadar varan bazı açılımlarına, onyıllardır cemaatlerin ve tarikatların güçlendirilip siyasete katılmasına bir de bu yönüyle bakmakta yarar var...)
Çünkü; "halk" olma özellği ve bilinci ile oluşacak halk hareketleri sayesinde yükselecek bağımsızlık mücadeleleri, "sınıf" bilinci ile birlikte yükselecek kapitalizme karşı mücadele emperyalist emelleri olanlar açısından en büyük tehlikelerdir... Bu yüzden, emperyalizmin sömürgeleştirmek istediği ülkelerde niçin her zaman en gerici unsurlarla işbirliği yaptığı bellidir. Sonuçta, 21. yüzyıl başında dini hareketlerin yükselmesinin ardında emperyalizmin desteğinin olduğu da yeterince açık. Ilımlı İslamcı Fettullah Gülen’in bir İslam ülkesine gidip barınmak yerine niçin Amerika’ya postu serdiği ve Ilımlı İslam Rejimi peşindeki Başbakan Erdoğan ile AKP iktidarının neden bu kadar "Amerikancı" olduğu da yeterince anlamlı değil mi? Yazımın başında sözleri yer alan Afrikalı da, emperyalizmin Afrika ülkelerini nasıl birer sömürge haline getirdiğini aslında işte böyle anlatıyor. Dinci rejimlerin ülkeleri geriye ve sömürgeleşmeye doğru götürdüğünü kanıtlaması bakımından tarihten gelen ne kadar ibret verici sözler, değil mi? Tarih sevgisi ile övünmeyi pek seven bir ulusuz. Ama tarihten ders çıkarmayı da biliyor muyuz? İşte bunu da bize zamanın akışı öğretecek! |