ŞEHİR GÜZELLEMESİ | |
Saatler hüznün randevusunu gösteriyor akşamla. Ağaçlara tünemiş akşam, gri bir dantel gibi serilmeye hazırlanıyor şehrin üstüne. Oya oya işlenmiş bulutların arasından süzülen mehtap, nöbetini çoktan devralmış güneşten... Günışığı, saraylı soylu kadınlar gibi toplayıp eteklerini, yanyana ve üstüste dizilişleriyle bizi bize komşu yapan evlerin sıcak odalarına çekilmiş. Sımsıkı çekili perdelerden sokağa sızan sapsarı ışık, tanıklık ediyor buna... | |
Mevsim kış... Ve dillerde bir türkü gibi dolanır, yaklaşan gecenin lirik ve sessiz ezgisi... | |
İşte Kurtuluş Mahallesi! Şehrin en yoksul semtlerinden biri. Akşamın alaca karanlığı çökerken, yığılı bir çöp bidonunun gölgesine saklanmış yeşil gözlü bir sokak kedisi... Burası Altay Mahallesi. Şurası Altay Meydanı. Kokoreç kokularına parfüm karışır Çukurbahçe’de... Yılmazlar Mahallesi’nde gecenin ölümsüz ruhu... | |
Ve Acarlar Mahallesi... Garaj yolunda her gece bayraklar çekilir, her gece nöbete durur Garnizon... Yerinde yeller esiyor Laletepe’nin. Çırılçıplaklığına isyan ediyor Atatepe... Turgutlulu ünlü bestekar Yusuf Nalkesen’in şimdi biraz da unutulmuş olan eski bir şarkısını söyler Selvilitepe: | |
“Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz Hep elele vererek hayaller kurduğumuz Kimi üzgün kimi gün neşeyle dolduğumuz O ağacın altını şimdi anıyor musun?...” | |
Burada adımlarınızı bugünde ve ne kadar ileriye doğru atsanız da, sanki hep geçmişe ve geriye doğru gittiğinizi düşünürsünüz. Burası, şehrin yeni mahallesi Ergenekon. Şehit ve gazi isimleriyle donatılmış sokaklar. Sanki tarih içinde bir resmi geçittesiniz!... | |
Ve karşı tarafta, koskoca bir tarihin yattığı mezarlık! Zamanın dimdik, upuzun ve sessiz bekçileri gibidir serin selvileri... | |
Turgutlar Mahallesi neden hep derin uykularda gibidir? Adı gibi bayrak bayrak ışıklı mıdır Albayrak Mahallesi? Yiğitler ne tarafa düşer? İstiklal’den mi geçilir Özyurt’a? Daracık, yoksul sokakları birbirine karışmış Bozkurt Mahallesi’nin... | |
Çifte kumrulara inat, son teslimiyetindedir unutulmuş, terkedilmiş Fidanlık... | |
İstasyon’da bir vagon iner soldan, öteki gelir sağdan. Kirve taşir İstasyonaltı’na. Devrilmiş kasketi ve sarkık bıyıklarıyla, gözleri bir noktada dalgın, yoksulluğun omuzlarından da vurup yıktığı bir amele duruyor vagonun bir penceresinde. Yola çıkarken hazırladığı çıkınına umudunu da doldurmuş, ekmek niyetine. Ekmeğini bu şehirde arayacak çünkü. Bir sabahçı kahvesinde, ırgat olabilmek tek umudu. Sabırsız bekleyişler içinde, bir simidi bir bardak çayda boğmaktır en büyük tutkusu... | |
Öteden beri İstasyon’dan Sevinç Parkı’na, Koca Hamam’dan Karpuzkaldıran’a geçip gider Piyaleoğlu caddesi. Leylek Çayı’nın sadece adı kalmış yadigar!. Hep bir terkedilmişliğin hüznü okunur Karpuzkaldıran’ın yüzünde... 50. Yıl Alanı’ndaki Atatürk Anıtı, “Kurtulan Bayrak”ın anısını ölümsüzleştirse de, hiç teselli bulamamış, yıllar önce katledilen asırlık ıçnarları yüzünden... | |
Buradan yine İstasyon’a doğru hızla akar Cumhuriyet Caddesi, birbirinden ayırır Turan ile Yıldırım Mahallesi’ni. Bu mahallelerin tüm sokakları Alankuyu’da buluşur gibidir. 7 Eylül’ün karanlık ve dar bir sokağından birdenbire tarihi Kervan Yolu’nun geniş açılımına çıkılıverir... | |
Yeni Mahalle sokaklarında atılan alkol yüklü bir nara, tüm mahalleyi esir alır, Irlamaz Çayi’nın insan eliyle kirletilmiş, kupkuru yatağında dağılır parça parça. | |
| |
İşte Subaşı Mahallesi! İlçenin en renkli, en neşeli, en eğlenceli, ama bir o kadar da dertli insanlarının semti. Vaad edilmiş sözlerin hiç bir zaman yerine getirilmeyişine tanık olmuş vatandaşların bölgesi... Daracık sokaklarında, şehir sakinlerinin bir başka etnik mozayiğine rastlanır. En usta davulcu, en mahir zurnacı, en eğlenceli sanatçı buradan gelir şehirdeki düğün ve eğlencelere. En güzel sepetler hep bu mahallenin sokaklarında örülmüştür, yıllar öncesinden bugüne taşınan bir gelenek üzere... Ve gecenin lirik gürültüsü. Dar bir sokaktan bir türkü yükselir, şehrin meydanlarına doğru çarpa çarpa yankılanarak. Sanki tüm şehir semaha kalkmış gibidir, İnce Memed’in sesinden ve sazından dökülürken ezgisi, : | |
Bir duvar dibinde iki damla gözyaşi süzülür Atatürk Mahallesi’nde... Bir jandarma uykusuz ve tütünsüz bir nöbete durmuş cezaevinin bir kulübesinde. | |
Cumhuriyet Mahallesi’nden genç bir çift, Bahçelievler’den Atatürk Bulvarı’na doğru ilerliyor. Olanca sevdasıyla baharı beklerken, ıhlamur kokularına hasret Atatürk Parkı. Şimdi buruk bir tadı var, ıssızlığıyla sanki terkedilmiş gibi çocuk bahçesi... Tarihi çeşmeler susmuş, artık akmıyor eskisi gibi! Ama Şadırvan öyle mi? Hala aynı. Kaç kanayan yüreği doyurmuş şimdiye kadar serin ve cömert suyuyla kimbilir, bilinmez. Ve Şadırvan Meydanı hep ışıl ışıl. Ne de olsa torpilli bir çarşı (!) | |
Fayton Pazarı’nın adı kaldı sadece dillerde. O eski faytonlar tarihin ve teknolojinin gazabına uğramış gibi, hayatımızdan çekildiler birer birer. Eskiden faytonların oldukları yerde, Fayton Pazarı’nda, minik havuzun göbeğindeki fayton maketi, bu çarşının geçmişinin de sanki minik bir özeti. | |
Vakit geceyarısını bulmuş. Kozapazarı’nda delikanlı bir heyecan. Sabahçı kahveleri tıklım tıklım. Aylardan Ramazan... | |
İşte böyle, dillere dolanan şarkı ve türkülerin nağmelerinde uzar gider bu şehirde sisli akşamların sabaha ulaşan soluğu. Ve sarışın bir fırtınaya kapılır şehir, bir isyanın telaşıyla. | |
Tıpkı “Kurtulan Bayrak” gibi, kazanılmış aşkların zaferidir Turgutlu! | |
28 Ocak 1998 | |