1985 yılının 20 Eylülü'nde haber bültenlerinin geçtiği bir manşet haberin pek çok kişiyi buz gibi dondurduğunu hatırlıyoruz:
"Basbariton Ruhi Su öldü!"
Ve bugün (18 Eylül) komaya girdiği tarih.
Aradan geçen 15 yıl sonra dile gelecek tek söz: "Özür dileriz Ruhi Su" olmalı!
Ünü sınırlarımızı aşan bir sanatçımızdı. Ülkemizde sanat dünyasının büyük saygısını kazanmış büyük bir basbaritondu Ruhi Su.
1912 yılında Van'da doğmuştu ama ona Adanalı demek daha doğru. Müzik Öğretmenliği okulunu ve Devlet Konservatuarı Opera Bölümünü bitirdi.
En büyük uğraşı halk türküleri üzerineydi. "Türküler, halkımızın sorunlarını özgürce söyleyebildiği tek araçtır" diyordu Ruhi Su. Ve "Hayattan kopmamış, halkın hayatında önemli sayılan hiç bir olayı atlamamış olmalarıyla hayata karşı güvenimizi arttırır, yaşama gücünü daima taze tutar. Bizi yaratıcılığa sürükler" sözleri de onun sanat anlayışını ortaya koyuyor.
Az bulunur bir basbariton sese sahipti. Ve onun acı kaybından ötürü tüm sanat dünyasında bugün dile getirilecek tek cümle de aynı olmalı:
"Özür dileriz Ruhi Su!"
12 Eylül darbesinin yöneticileri tarafından Ruhi Su için yurt dışına çıkış yasağı getirilmişti!
İlerleyen rahatsızlığı için yurt dışında tedavi görmesi zorunluydu oysa.
Ama pasaport verilmedi!
Sonradan anlaşıldı ki; yurt dışına çıkışının yasaklanıp, pasaportunun verilmemesi aslında onun ölüm fermanının imzalanması anlamını taşıyormuş! Şimdi kendisini kuşatmış durumda olan mafya ve çetelere karşı bir savaş zorunluluğu ile karşı karşıya kalan devletin de söylemesi gereken bir cümle oldu "Özür dileriz" sözü...
Çünkü aradan geçen 15 yıl sonra anlaşıldı ki; Ruhi Su'ya verilmeyen pasaport, mafya liderleri, uyuşturucu tacirleri, katillere kırmızısından yeşiline kadar envai çeşit renklerde ve de cömertçe veriliyormuş o dönemde! Hem de diplomatik olanlarına kadar!
Öyleyse, Ruhi Su'ya özür borçlu hale gelinmiş demek ki...
"Peki suçun neydi?" diye sorulduğunda, yanıtı "Türkü söylemek" olacaktı kuşkusuz, bugün hala yaşıyor olsaydı eğer.
Halk türküleri konusundaki anlayışını sanatına ödünsüz uyguluyordu. Hiç bir olayı atlamıyordu. Halk koçaklamalarının yiğitçe edasını, kendini halkına adamış coşkulu ve katıksız ozan tavrını o gür ve eşsiz basbariton sesine ekleyen dev bir sanatçıydı.
Hiç bir olayı atlamamıştı da gerçekten. Faili meçhul bir katliamın ardından o basbariton ses haykırıvermişti bir gün sokakları inleterek, dinleyenleri titreterek:
"Şişli meydanında üç kız
Bir çiğden, biri Nergiz
Vuruldular güpe gündüz
Sorarlar bir gün sorarlar..."
Ve bugün Türkiye mafya ve çetelerin akıttığı onca kanın hesabını, faili meçhul cinayetler ve katliamları, bunların ardındaki karanlık güçleri ülkenin her sathında ve devletin her kademesinde sorgulamaya başladı, "Susurluk skandalı"ndan sonra...
Bir gün Ruhi Su'nun niçin ölmesinin istendiğinin de sorulacağına inanmak da istiyoruz!
Ama yine de bugün söylenmeyi bekleyen tek bir cümle var öncelikle:
"Özür dileriz Ruhi Su!"