Türkiye cumhuriyet tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birini aşacağı yolda tarihinin en kritik seçimlerinden birinin yaşanacağı sürece yaklaşılıyor. Ama bu seçin ne Refahyol hükümetinin anladığı gibi bir "erken seçim" ne de Başbakan Erbakan'ın dediği gibi bir "referandum".
Genelkurmayın önce hakim ve savcılara, ardından da basına vermiş olduğu ve Refahyol ortaklarını (özellikle de RP'yi) telaş ve pan,ğe sürükleyen brifing, erken seçimden önce Türkiye'nin bir başka seçim yapması gerektiği mesajı verir gibiydi. İşte asıl kritik konu da bu!
Son günlerin gündemindeki gelişmeler siyasi arenada ve Meclis'teki tartışmaları ve gündemi getirip bir nokrada tıkadı: Laiklik mi, demokrasi mi? Bir ikilemdir bu!
Laikliğin çağdaş demokrasinin vazgeçilemez en temel direklerinden biri olduğunu bildiğimize göre, bu ikilemin içinden nasıl çıkacağız şimdi?
Bu kritik seçim, yıllar önce gördüğüm çok çarpıcı bir filmi anımsatıyor. "Sophia'nın seçimi" adlı bir filmdi. Hitler dönemini anlatan bir kurgu içindeki filmin senaryosu Nazi toplama kamplarından birinde geçen bir olayı anlatıyor. Naziler toplama kampına attıkları bir anneyi oğlu ya da kızı arasında bir seçim yapmaya zorluyor. Annenin seçtiği yaşayacak, diğeri ise ölecektir.
Şimdi, laiklik sistemli bir baskı ve saldırı altındayken, "Olsun varsın, zamanla nasılsa toparlanırız, çünkü demokrasimiz var" mı diyeceğiz? Yoksa "Varsın bir süre demokrasi olmayıversin, yeter ki laiklik kurtulsun" mu diyeceğiz?
İnanıyorum ki Sophia'nın çaresizliği gibi bir sürece doğru çekilen Türkiye'deki toplum ikisini de istemektedir. Bugünkü karanlığın sorumlusunun 12 Eylül olduğunu da çok iyi öğrenmiş durumda Türkiye.
Cumhuriyetimizin 75. yılına doğru yaklaşırken, hala bir türlü kurumlaşamamış, güdük kalmış demokrasisi nedeniyle Türkiye'nin şıkışıp kaldığı bir "ikilem"dir bu. Dolayısıyla demokrasi kültürü olmayan bir toplumun içine düşürüldüğü bir “ikilem”.
Tarihi neredeyse insanlık tarihi ile birlikte başlayan bir ulusun kaderinin bugün hâlâ kışla ile cami arasına sıkışıp kalmasını bir türlü içime sindiremesem de, demokrasi kültürü gelişmemiş, demokrasisi kurumlaşmamış cumhuriyetimizin içinde kaldığı "ikilem" budur.
Ancak inanıyorum ki Türkiye, Sophia kadar çaresiz değil...
Öte yandan her zaman akılda tumakta yarar var:
Siyasetin değişmeyen gündemi "seçim".
Halkın hiç değişmeyen gündemi ise "geçim"...