Geçen gün göçmen kuşların havadaki korsan gösterilerini izlediğimde fark ettim yaz mevsiminin doğamızdan izin isteyip o gizemli yolculuğuna çıkmak için hazırlandığını. Belki de göçebe kuşların yorgun kanatlarına yükleyecek bu mevsim de kendi özlemlerini, gelecek baharlara doğru sürdürürken umut yolculuğunu.
Ve bundan böyle gündüzün yorgun defterini kapayıp akşam romanının daha ilk sayfasını çevirdiğinde saatler, pencerelerimize inecek yağmurun yumuşak elleri, kimbilir…
Yine de bir biz olmayacağız ama sonbahara doğru belki de her gün yinelenecek olan bu sahnede. Yalnızlığımızın şahidi ortaklarımız vardır, aynı pencerelerin önünde.
Çiçekler, sokak kedileri, serçeler...
Bir yaprak düşer pencerenin önüne, yüreğimizdeki hazana ortak, yağmurun ellerinden sıyrılıp da. İşte turuncudan sarıya dönen bakır rengiyle geliyor sonbahar...
Ne demiş şair: "Serçeler eksildikçe geride kalır yaz / Dostlukla geçmiş geçmiş bir çocukluğu anımsama vakti.. Haklıdır şair. Yaşanmış serçesiz baharların son suyrılmasıdır yansıyan. Belki de o yağmur tanecikleridir, solgun siyah-beyaz bir fotoğrafa gülümseyen. Sardunyaların, fesleğenlerin balkonlardan karanlık odalara çekildiği saksılara sıkıştırılmış özlem gecelerinde. Oysa biz hep başka saksılarda sevdalandık başka çiçeklere.
Evet yaz bir yolculuğa hazırlanıyor şimdilerde.
Eylül derseniz, her gün bir adım daha yaklaşıyor, yazın ardından sonbahara doğru ilerleyerek.
Ama güneş her an çekip gitmeye hazır değildir daha, göçmen kuşlar yorgun kanat çırpışlarıyla başka diyarlara umut ve yuva aramaya gitseler de. Güneş asla terk etmez bizi.
İyi ki o uymuyor göçmen kuşlara! Ne var ki, güneşin en kaprisli mevsimidir güz yine de...
En büyük sevgilerin yorgun meydanlarında uyandığımız ilk anlarda, hüzünlü bir bekleyişi kucaklayabilmenin çiçeksi bir dokunuşu olacak güneşin ilk ışıklarında...
Yağmur derseniz, ha yağdı ha yağacak gibidir hep çiftçiyi ağlatan bir insafsızlıkla..
Kısaca, yaşama hüzünle de sarılabilmenin bir mutluluğudur Eylül.
Sarıyı, turuncuyu, kırmızıyı yeşilinin yerine buyur etmiş gazellenmiş yaprağı avuçlayabilmenin keyfi. Yaşama dokunuş kadar, ölümü bile elle tutabilmenin ürpertisi belki...
Ve biz oturduğumuz pencerenin önünde anlarız ki, geçmişin kaçırılmış duyguları, o güz yağmurlarıyla yeniden gelir, yaşamın değişik boyutunda. Belki elinde bir zarf, içinde bir şiirler: "Hoşgeldin hüzün!"
Aylardan Eylül'ün bir vakti,
eteklerinde
yazdan kalma çimen kokuları savurarak,
sarı saçlı bir kadın gibi salınarak
geldi sonbahar mevsimi.
ve doğa
tüm renkler arasında
sarıya verdi birinciliği.
bir tek güvercinler kaldı benimle
göçmen kuşlara inat
hüznün kollarında
gelip çatınca
gazel dönemi...