Tanrı tarafından gönderildiğine inanılan tüm kutsal kitaplar hep bir cümleyle başlar:
"Önce söz vardı" der o kitaplar.
Söz.. Sihirli ve güzel söz...
İlk çağda Ege kıyılarında söz tel bir anlamda değil, üç büyük anlamda kullanılırdı:
Mitos, Logos, Epos…
Mitos: Söylenen ve duyulan sözdür. Masal, öykü, efsane anlatmak için kullanılır.
Logos: Bilim inşalarınca kullanılan, bilimin ve onun uzantısı felsefenin sözüdür.
Epos: Batı dillerinde bugün epik veya epope denilen şiir karşılığı yerini almış sözdür. Ve "Tanrı armağanı" anlamına gelir.
Ne hoş değil mi? "Tanrı armağanı"! İşte "Söz bir , Tanrı bir" deyişi de kimilerince buna dayandırılır. Sanatçı ve büyük hatiplerce kullanılan söz olan epos, şiirsellik düzeyinde güzel konuşma ve söz sanatı kabul edilir.
İnanışlara göre Tanrı, insanı öyle nitelik ve yeteneklerle donatmış ki, bir de lütfettiği bu armağanıyla onu doğadaki tüm canlılar arasında daha değerli kılmış. Doğadaki tüm canlılar arasında sadece insan konuşabilme, duygu ve düşüncelerini yazılı ve sözlü olarak ifade edebilme yeteneğine sahip. "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa..." deyişinin bir anlamı da kimilerince buna dayandırılır.
Tanrı'nın bu armağanını nasıl kullanacağı da yine insanın kendisine kalmış. İster sözü sanatsal bir şekilde kullanığ insanların iyi ve güzel duygularına dokunmaya çalışırsınız, isterseniz bir mermi gibi kullanırsınız.
İlkinde gönül ve yürek kapıları sevgiye açıktır. Dolayışıyla Tanrı'ya inanış vardır. İkincisinde tüm kapılan sevgiye kapanmıştır. Şiddet, saldırganlık, nefret ve öfkeye dayalı bir dengesizlik vardır. Ağızdan çıkan cümleler saldırgandır, hakaret ve küfür içerir.
Küfür ise; bir alt kültür ve aşağı tabaka ürünü diye tanımlanır. Bastırılmış bir cinsellik ve şiddetin dışa vurumudur. Mitolojik çağlardaysa, "lanetlenmiş söz" olarak kabul edilmiştir.
Peki, küfür "lanetlenmiş söz" ise, Tanrı'nın insana armağan ettiği söz ile ne ilgisi olabilir?
İşte kendisini çok büyük bir hatip ve sıradışı bir politikacı sanan, benim içinse zeka ve kültür fukarası bir zavallı yaratık ve figüran rolündeki Şevki Yılmaz gibi kişilerin TV ekranlarındaki iğrenç konuşması ve sözlerini bir de bu yönden değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Kayseri Belediye Başkanının 10 Kasım'daki ünlü konuşmasında yer alan "İçinizdeki kini ve nefreti yüreklerinizden eksik etmeyin" sözleri de bu açıdan değerlendirildiğinde, bastırılmış şiddet duygusu kendisini ifade ediyor zaten. Kin ve nefret, şiddetin tohumlarıdır çünkü. RP Milletvekili Çelik'in "Kan dökülecek, fıstık gibi olacak" sözlerini ise sizlerin takdirine bırakıyorum.
Peygamberlere göre; şiddet zalimlere aittir ve şeytanla birliktedir.
Bu durumda, konuşmalarıyla Türkiye'nin sinir uçlarına dokunmaya çalışan Şevki Yılmaz gibi zeka ve kültür fukarası kişilerin gerçekten Tanrı'ya taptıklarına mı, yoksa sadece şiddetin önünde secdeye yattıklarına mı inanılabilir?
Peki yalan nedir? "Tüm bunlar medyanın uydurması ve kompledir" şeklinde kendini aklamak için medyayı karalamaya çalışması sonucu söylediği sözler gibi...
Bir başka deyim olan "dinime söven bari Müslüman olsa" deyişinin tam buraya "cuk" oturacağını düşünüyorum.
Ama bu zavallılara kızmak yerine aslında alay ederek gülüp geçmek en doğrusu belki. Bu kadar üstüne gidilince bir de kendilerini önemli ve kahraman hissetmeye başlarlarsa, zavallılardan kahraman yaratılmış olur endişesindeyim biraz da...