Erken kalktım bu sabah. Şehrin caddelerinde uygun adım başlangıcındaydı seher vakti, Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte. Ama ince bir sis perdesi kaplamıştı her yanı.
Gün yine yağmurlara gebe.
Böyle söylüyordu gri bulutlar, dilinden anlıyorsanız.
Serçelerde de bir hareketlilik var ki!
Kedilerse hep aynı yerlerinde karşılıyorlar günü. Yığılı çöp bidonları diplerinde.
Gecenin iz nöbetçisi kediler...
Gelecek zamanı kovalamanın heyecanı vardı içimde. Saatli maarif takvimleri yemek tarifi ve fıkralar verirken, yitirilmiş zamanın ardından da laflar ediyor. Akşam buruşturup attığım takvim yaprağına baktım, aylardan Şubat'tı. Yılın en cüce ayı. Üstelik bu yıl Şubat'a 1 günlük torpil de yapılmamış! Oysa herkesin gözü daha şimdiden 31 Aralık'ta.
Gazetelere göre, 31 Aralık 1999'u 1 Ocak 2000'e bağlayacak gece için olağanüstü planlar yapılıyor. "Bin yıllık" bir dönemin daha kapanacağı yılbaşına sadece 11 ay kaldı ve dünya şimdiden o tarihi geceye hazırlanıyor. Örneğin Londra'da o gece için gökyüzünü aydınlatacak dev bir dönme dolap kuruluyor. New York'ta dev televizyon ekranıyla dünyanın her yerindeki kutlamalar naklen yayınlanacak...
Bunca telaş ve olağanüstü hazırlık programlarının nedeni, biraz da gelecek yıllı ilgili.
2000 yılı ile birlikte, yeni bir "Bin Yıllık dönem", yeni bir çağ da başlıyacakmış çünkü.
"Milenyum" çağı olarak adlandırılacak bu yeni dönemde 2 binli yıllar "milenyum çağı" olarak adlandırılacak... Milenyumum bir anlamı ise: "Aydınlanma" demek.
Yani; buna göre aydınlanma çağı başlamış olacak inanışlara bakılırsa...
En iddialı hazırlıkları ise 2000 yılı kutlamaları için Yale Üniversitesi öğrencilerince oluşturulan "Bin Yıl Topluluğu" yürütüyormuş. Projeleri arasında Çin Setti, Mısır Piramitleri ve Japonya'daki Fuji Dağı üzerinde konserler vermek de yer alıyor...
Biz de ise "Ham Çökelek"li ve "Bi Yakalarsam"lı günler yaşanıyor. Bir de yarın piyasaya çıkacak Afrodit Banu Alkan'ın bilmem nerelerini anlatan kasetini merakla beklemekteyiz. Yarından sonra Afrodit'imizin her bir yerlerini büyük bir heyecanla öğreneceğiz (!)
Yapılacak bir sürü işimiz var ayrıca.
18 Nisan seçimlerine kadar şu 1999 yılı bütçesini hayırlısıyla Meclis'ten bir çıkarabilirsek!
Gerçi aradan 1,5 ay kadar zaman geçti ama olsun.
Geç olsun da güüç olmasın!
Hani bütçeyi bir çıkarsak, sırtımız yere gelmeyecek ama...
Saatlerin gözü kör olsun, zaman su gibi akıp geçiyor işte!
Bir de milletvekili olmanın heyecanı var Meclis'teki herkeste.
Milletvekilliği şu sıralar pek revançta.
1 milyar 100 milyonluk maaş kimsenin umurunda değildir, eminim.
Maksat Meclis'te vatan millet için icraat yapabilmek(!)
Peki ya yeel seçimler? Acaba 2 turlu mu olsun?
Seçim barajı acaba yine yüzde 10'da mı tutsak daha iyi olur?
Offf, yapacak ne çok işimiz var?
Bense başladığım bugünü kurtarabilmenin telaşı içindeyim.
Her gün ezbere geçtiğim yollarda yürüyüp, ezbere çıkmalıydım merdivenleri.
İşe zamanında yetişmeliydim yine.
Gazeteye uğrayıp köşe yazılarım için yeni bir "Parantez" açmalıydım.
Of, ne de çok zaman vardı şu 31 Aralık'a?
Ya şu 24 saati nasıl geçireceğiz?
Ve 24 saat ne kadar uzun bir süre gibi geliyor?
Oysa, 900 milyon yıl önce 1 gün sadece 18 saatmiş...