Eylül'ün anlattıkları

Eylül'ün anlattıkları




Yaz yorgunu musunuz? Yoksa gönül yorgunu mu?
Yüreğinize sanki onulmaz bir hüznün ince sızısı mı çöreklenmiş?
Anlatılmaz bir halsizlik, bir durgunluk mu pençesinde sıkıp duran sizi ve yüreğinizi?
İsteksizlik mi yoksa? Belki de mutsuzluk!
Öyleyse siz sonbahar vurgunu yemişsiniz!

Aman Eylül'e dikkat edin!
Eylül rüzgarı fena çarparmış insanı.
Doğa da tam mevsim değişimine gebe şu günlerde.
Havada ağır bir nem kokusu.
Bulutların gözü dolu dolu, ha ağladı ha ağlayacaklar.
Yavaş yavaş, ağır ama emin adımlarla ve de salına salına, sapsarı saçlarıyla hayatımıza 3 aylığına misafir olmaya geliyor sonbahar.

Demdir bu.
Doğa yasası.
Üzülmeye gerek yok.

Baharı ve yazı yine de unutturacak değil bu mevsim, doğa yeşilden sarıya dönen rengiyle hüznün rengine boyarsa da! Bu bakımdan, sonbaharın başlangıcı olması nedeniyle belki de, yaşama hüzünle de sarılabilmenin bir mutluluğudur Eylül. Yaşama dönüş kadar, yeşilin solmasını, kuruyup sararmasını da elle tutabilmenin bir keyfi. O gazellenmiş yaprağa her dokunuşunda, yeşilin hatırına belki, yine de de bir bahar tadı duyumsarız parmak uçlarımızda. 

Eylül, gençlik aşklarının da savrulduğu bir ay!

Herşey sırılsıklamdı
Ağlıyordu bulutlar
Acılı türküler bırakıp ardında
Terkedip de bizi giderken
Kesilmişti nefesim
Sesim korkmuştu gidişinden
Tüm kalabalıklar şahidim
Kocaman bir çığlıktı gözlerim
Dört nala koşmuştular peşinden...