Kara bir tül örtüyor günü. Güneş bir dağın ardında kısa bir vedaya hazırlanırken, bulutların ardından yavaşça süzülen mehtap da çoktan devralmıştır bile nöbetini. Sevdalı bir nöbetçi gibi bir tutam aydınlık adına almış ışığını güneşten. Yüzünden yansıyan ışık, yırtarcasına inceltiyor gecenin karanlık zırhını...
Düş dalgaları çalmaya başlar kapımızı gecenin bu geç saatlerinde.
Ayın parlak yüzü, umudun sonsuzluğa uzanan gözleriyle bakıyor. Olup biten herşeyin şahidi olan o gözler! İnsanlar, sarhoş nehirler gibi sevdaya akan duygularını rüzgara bırakmış...
Çalınmış yıldızların bile boy gösterdiği bir gece! Karanlık delik deşik. Lacivert bir delişmenlik sarmış her yanı. O yüzden korkmayız kimimiz geceden ve karanlığından. Yine de gözlerimizde düş dalgaları, başucumuzda serseri bir hüzün asılı!
Eylül sonladı işte kendine ayrılan sınırlı zamanı. Ve biz yılları mevsimlere, mevsimleri aylara, ayları haftalara, haftaları günlere ve günleri saatlere bölerek, düşmüşüz peşine parmaklarımızın içinden sıyrılıp giden zamanın. Gücümüz yetmiyor elimizde tutmaya, saatler bu kadar kalleşken! Ancak ardına düşebildik...
Bir garip kovalamaca! Düş dalgaları gözlerimizde, düş kırıklıkları yüreğimizde, zamanı dilim dilim yapıp boynumuza astık. Prangalı kölesi olduk hayatın! Bir de ölümsüz sevdanın! Sevda umuda, umut ise ışığa dair. Umut, yaşama bağlandığımız ip, sevda ise yenilmeyen gücümüz. Ve başucumuzda serseri bir hüzün...
— Büyük Yalnızlık Sahili'nde doğdum ben. Yakomozlarla aydınlandı gecelerim. Hiç korkmadım gecelerden. O yüzden alışamadım günışığına. Hep akşamları gezerim. Zalim yalnızlıkları, yaşanılmamış heyecanları, ulaşılamayan sevdaları anlatan şiirlerde yankılanır sesim. Dört mevsim doldururum yürek sızıntılarını. Şarkılar söylerim lacivert akşamlarda. Gece söylediğim bir şarkıdır kaldırımlarda. Ben Büyük Yalnızlık Sahili'nde doğdum. Bu yüzden hep büyük şarkıları severim. Sığamam tek bir mısraya. Yaşanmış tüm acılar üstüne örtü çekmek isterim...
Serseri hüzün müydü başucumuzda fısıldayan?
Hazan mevsiminin başlangıcı Eylül tamamladı işte kendine ayrılmış süresini. Ardında serseri bir hüzün bırakarak. Bizimse yaşanacak daha çok lacivert akşamlarımız var. Ve arda kalan mavi sabahlarımız. Gözlerimizde düş dalgaları. Bir avucumuzda bir demet düş kırıklığı. Öteki avucumuzda bir tutam sarhoş umut...
Deli çığlıklar atıp avaz avaz
Başımın üstünden kara bir vagon gibi
Gelip geçti de koca bir yaz
Ben, bir demet menekşe olsun
Getiremedim sana!
Ne halk edek,
Dostların karnı açtı
Kıydık menekşe parasına.
Nazım Hikmet RAN