Karalıkta çalınan ıslık


Karanlıkta çalınan ıslık... 



Günışığı, bundan böyle daha erken saatte elini ayağını çekecek sokaklarımızdan.
Artık yalnızca bulutların ardından yavaş yavaş süzülen ay ısıtıp aydınlatacak güneş tarafından terkedilmiş sokaklarımızın yalnız ve üşümüş yüzlerini.

Ve ayın sokaklardaki volta saatlerinde bir özgürlüktür, karanlıkta çalınan hovarda ve isyankar bir ıslık!

Patlamamış bir koza gibidir çünkü bu mevsimde inadım inat açmayıp duran umut!
Karanlıkta çalınan ıslık dağı taşı tutarken, bir sokak lambasının dimdik gövdesinde "hazırol"a geçmiş gibidir aydınlık.

Sokaklardan el ayak çekilirken, unutulmuş bir türküyü söyler sessizce sokak lambaları.
Şehrin ölümsüz ruhu soylu bir semahla döner sokaklarında.
Kaybolan bir dilden yükselir ezgisi, çınlatır terkedilmiş sokakları.
Türkü ise, evlerden süzülen ışığa dair.
Belki yüreklerdeki o hiç sönmeyen ışığa...

Masmavi düşlerin
Uykulara inme saatinde
Küçük bir teknedeyiz.
Derinliği bilinmez
Bir acılar denizinde,
Demir almışız bir rıhtımdan
Uzak diyarlara biz.

Denizin bile bilmediği
Bir korkunç heyecan içinde
Vururuz bir başka kıyıya
Dalgalarla.
Ve yollayıp sesimizi
Rüzgârlarla,
Sesleniriz:
— Gecenin hâlâ neresindeyiz,
Saatler daha kaç var şafağa?

Karanlıkta çalınan ıslık, eşlik eder kulaklarla duyulmayan ama sadece yüreklerde yankılanan ışığın sessiz türküsüne, soylu bir semahla dönerken birlikte...

Zaman yangın yeri, zaman dilsiz, zaman karanlık!
Şimdi ağlamak değil, susmak daha beter
İşte kapı aralığından süzülüyor ışık
Demlenişi günlerin, sesin doğumunu bekler
Fısıltı, dilsiz bir şair olmuş aydınlığa
Kör bir kemancı zaman, serenat okumakta güneşe
Gecenin sağırlığına isyan ediyor artık...



Yorumlar - Yorum Yaz