Rusya'nın güneyinde arkeologların 2 bin yıllık höyüklerde yaptıkları kazılar, AMAZON olarak bilinen kadın savaşçıların yalnız efsanelerde yaşamadığını ortaya koydu. Pokrovka kentinin yakınlarında, Rus ve Amerikalı arkeologların, yaptıkları kazılarda, büyük kılıçlar ve başka savaş aletleri ile birlikte gömülmüş kadın savaşçıların bu mezarları, genelde tarihte kadın savaşçılar olarak da bilinen Amazonların gerçekten varlığını kanıtlayacak bulguları ortaya çıkardı.
Amerikalı arkeolog Jeannine Davis Kimbel'a göre, Urallar'ın güneyindeki höyüklerde tunçtan ok başları, demir hançerler ve kılıçlar ile birlikte gömülmüş kadın cesetleri bulundu. Bu höyükten 40 ceset çıktı. Buradaki yedi mezar, silahları ile birlikte gömülmüş kadınlara aitti. Bulunan kılıçların kadınlara ait olduğunun kanıtı da silahların normal boyuna karşı, kılıç kabzalarının, kadın eline uyacak biçimde küçük olmasıydı...
Arkeologlar, bir çok ve çeşitli mezarları bulunan kadınların ancak tarihte Amazonlar diye bilinen kadın savaşçılar olabileceğini düşünüyorlar. Bu cesetlerin Amazon savaşçılarına ait olduğuna işaret eden bir başka neden de, bölgede bulunan diğer insan kalıntılarından daha büyük yapıya sahip bulunmaları. Bu da "Amazon efsanesi"ni destekler nitelikte.
Bilim adamları, buldukları bu insan kalıntılarının tümüyle Amozonlar'a ait olduğu yolundaki değerlendirmelerin doğruluğuna inanıyor ve "Buralara gömülmüş olanların bazıları, kesinlikle savaşçı kadınlardı" diyor...
Amazon kelimesi bir olasılığa göre Farsça, "savaşçılar" anlamına gelen ha-mazan kelimesinde türetilmiştir. Klasik Yunancada etimolojik olarak "mazos" (göğüssüz) anlamındadır. Yaygın inanışa göre rahat yay ve mızrak kullanabilmek için sağ göğüslerini kestikleri veya yaktıkları söylenir. Dönemsel sanat eserlerinde buna dair bir delil bulunmamaktadır. Amazonlar iki göğüsleri de mevcut olarak resmedilmiştir, sağ göğüs ise çoğunlukla kapalıdır.
Gerçek ya da söylence, "kadın savaşçılar" ya da "kadın sanılan erkekler", Amazonlar yalnızca Anadolu halkları ve Yunanlılar üzerinde değil, tüm dünya tarihinde bir yer sahibi bugün. Feminist hareketlerde kadının erkeklerle eşitliğini vurgulamak için Amazon sözcüğü hâlâ kullanılıyor. Bu cesur kadın savaşçılarla ilgili anlatılanlar masalsa eğer; romanlardan televizyon dizilerine dek bütün dünyanın aklına kazınmış bir masal olduğunu söylemeliyiz.
Asıl hikâye Anadolu'da
Yukarıda tarihteki Amazon savaşını en iyi gösteren gravür çalışmalarının başlıcalarından biri
Amazonlar hakkında en geniş bilgiyi anlatılan öykülerden biliyoruz. Bir rivayete göre Libya’da, başkasına göreyse Kafkasya’da ortaya çıkmıştı Amazonlar. Ne var ki öykülerin geçtiği asıl yer Anadolu’dur.
Anadolu Amazonlarının erken tarihi, neredeyse yaşadıkları söylenen bölgelerin tarihi kadar karanlıktır. Bir söylenceye göre ise soyları, zalimlikleri yüzünden tahttan indirilen iki İskit prensesi Scolopotus ve Hylinos ile başladı. Bu iki prenses, aileleri, takipçileri ve takipçilerinin aileleriyle birlikte yurtlarından ayrılıp Kafkasların eteklerinde bir devlet kurdular. Yeni ülke arayışındaki tüm göçebe kavimler gibi önceleri öldürdüler ve yağmaladılar. Ama ele geçirilen halklar öç almak için gizlice silahlandılar.
Bunu izleyen ayaklanmada İskit efendilerini yenmeyi başardılar. İskitlerin bütün erkekleri öldürüldü. İskitlerde savaş eğitimi kadın erkek ayrımı yapılmadan herkese verilirdi. Savaş eğitimi alan İskit kadınları kaçmayı başardılar. Peşlerinden gönderilmiş bir birliği de yenmeyi başarmış, takipçilerinden kurtulmuşlardı.
Erkekleri olmayan ve eskiden hükmettikleri insanlar tarafından esir edilmenin aşağılayıcılığına katlanmayı reddeden kadınlar, Meotis Gölü (Azak Denizi) bölgesinde tamamen kadınlardan oluşan bir devlet kurdular. Biri devlet işlerini, biri de orduyu yönetecek iki kraliçe seçtiler. Güçlü bir ordu oluşturduktan sonra savaşçılıklarını denemek üzere savunmayı bırakıp saldırıya geçtiler. Buna rağmen başarılı olmaktan uzaktılar. Nüfuslarının artmaması onlar için bir dezavantajdı. Yeni kazandıkları özgürlükle; evliliğin kölelik olduğuna inandıkları halde soylarının tükenmesi tehlikesi, yakın topluluklar ile anlaşma yapmalarını gerektirdi. Bu geçici birlikteliklerden doğan erkek bebekler babalarına geri verildi, kızlarsa yaya ve at üzerinde dövüşebilmek üzere çocukluktan itibaren eğitim gördüler.
Başlangıçta genç kabile Don Nehri kıyısında yaşardı. Nehrin adı da ordu kraliçesi olan Lysippe’nin oğlu Tanais’ten gelir. Tanais savaşa olan tutkusu ve evliliğe değer vermeyişi yüzünden Afrodit’i kızdırır ve annesine aşık olmakla cezalandırılır. Tanais ensest ilişkiye girmektense kendisini nehre atıp boğar. Nehir o günden sonra onun adıyla anılır.
Lysippe, Amazonları Anadolu’ya getiren kraliçedir.
Onun zamanında Amazonlar Karadeniz’e de geldi ve güney kıyısına yerleşmeye, krallıklarının batı sınırını belirlemek için ormanların arasında bir kent kurmaya karar verdiler. Bu kente kraliçelerinden birinin adını verdiler: Sinope.
Hakimiyetlerini Kolkhis’e (Eskiden Karadeniz’le Kafkasya’nın güneyi arasındaki bölgeye verilen ad) kadar genişlettiler. Bölgedeki dağlara Amazon Dağları adı verildi. Amazon Dağları’ndaki derelerin birleşmesiyle oluşan geniş ve kısa bir nehir olan ve Karadeniz’e dökülen Thermodon Nehri’nin ağzındaki güzel bir burnun üzerine başkentleri Themiserya’yı (Bugünkü Terme) kurdular.
Amazonlar yüzyıllar boyunca Karadeniz’deki üslerinden çok daha uzaklara bir çok defa akınlar düzenlediler. Kraliçeler, Efes ve Thiba gibi kentler kurdular.
Üç kraliçe tarafından yönetilen (Marpesia, Lampado, Hippo) üç kabile batıda Trakya’ya, doğuda ise Suriye’ye yöneldi. Başkentleri Themiserya’da savaş ganimetlerinin artmasıyla Artemis’in ilkel bir versiyonu için tapınaklar inşa edildi ve onuruna festivaller düzenlendi.