200 bin yıllık bir geçmişe uzanan türümüz Homo Sapiens’in, yerleşik yaşama geçişiyle ilgili bugüne kadarki bilgilerimizi zorlayan ve atalarımızın ilk ortak kültür inşası, Arkeoloji tarihinin en büyük keşiflerinden biri, Urfa’ya 22 km mesafede Örencik Köyü yakınlarında ortaya çıkarılan Göbekli Tepe, bütün dünyanın ilgi odağı olmuş durumda.
TARiH YENiDEN YAZILIYOR
Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müzesi tarafından ortaklaşa yürütülen çalışmalarla, neolitik çağın çanak çömlek öncesi dönemine ait, boyları 3 ila 6 metreye, ağırlıkları 16 tona ulaşabilen, yabani hayvan figürlü “T” biçimli dikili taşlardan oluşan, 8 ila 30 metre çapında dairesel ve dikdörtgen şekilli, dünyanın en eski tapınak kalıntıları ortaya çıkarıldı. Alman arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi tarafından 1995 yılında başlayan kazılarla ortaya çıkarılan, ne daha önce ne de daha sonra bir benzeri görülmemiş yapılarıyla dünyayı şaşırtan Göbeklitepe, yerleşik yaşama geçişin yeniden yazılmasına ve yorumlanmasına yol açmış durumda.
AVCI – TOPLAYICI KÜLTÜR
Atalarımız on binlerce yıl boyunca, mükemmel avcı – toplayıcılar olarak, iklim değişikliklerinin tetiklediği büyük hayvan göçlerinin peşinde bütün gezegene yayıldılar. Yenilebilir bitkilerin ve avlanabilir hayvanların peşinde göçebe bir hayat tarzı benimsediler. Küçük gruplar halinde yıl boyu hareket halinde oldular. Uyum sağladıkları her yeni iklim ve coğrafya, atalarımızın bilgisini, becerisini, ürettiği ve kullandığı malzemeleri ve en önemlisi bilişsel yeteneklerini de sürekli geliştirdi.
YERLEŞiK YAŞAMA GEÇiŞ
Klaus Schmidt, “Göbeklitepe, kendi gücünün farkına varan insanoğlunun, doğanın parçası olmaktan çıkıp ona hükmetmeye giden yolu açtığı yerdir” diyor. 10–15 tonluk taş sütunların kesilmesi, şekillendirilmesi, el arabaları veya hayvan gücü kullanılmadan 2 km uzaktan taşınması, bir plan dahilinde yerine dikilmesi, daha sonra da gömülmesi, yüzlerce insana ihtiyaç duyuyor ve hepsinin beslenmesini, barınmasını zorunlu kılıyordu.
Göbeklitepe; göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği tezi yerine, kalabalık toplulukların tapınma merkezine yakın olma arzusu sonucunda tarıma yöneldiği ve tarımın yerleşik hayatı değil tam tersine, yerleşik hayatın tarımı getirdiği tezini güçlendiriyor.
YERYÜZÜ CENNETi
Atalarımızın Göbeklitepe’yi ve bölgedeki diğer tapınma merkezlerini inşa ettiği 11 – 12 bin yıl önce, bölgenin iklimi ve florası, faunası bambaşkaydı. Bugünün kurak, çorak ve renksiz coğrafyası, o gün yemyeşildi. Akar sularıyla, zengin bitki örtüsü ve zengin hayvan çeşitliliğiyle bir yeryüzü cenneti gibiydi. Neolitik çağ insanları atalarımızın, bu bereketli iklim kuşağının kuzey bölgelerinde inşa ettiği dini yapıların yakınında ikamet ettiklerini gösteren hiçbir kanıt bulunmaması yerleşik yaşama geçişimizle ilgili bilgilerimizin doğru olmayabileceğini de gösterdi.
ARKEOLOGLARI BEKLEYEN DiĞER TEPELER
Bugünkü Urfa ve çevresinin Neolitik Çağ’da bir inanç ve hac merkezi olduğu görülüyor. Yılın belli aylarında ve günlerinde, yaklaşık 200 km çapında bir bölgede yaşayan avcı toplayıcı kabileler, buraya gelip dinsel törenler ve ritüeller gerçekleştiriyordu.
Şanlıurfa sınırları içerisinde Göbekli Tepe ile aynı dönem yerleşimleri arasında yer alan Karahan Tepe, Sefer Tepe ve Hamzan Tepe gibi alanlarda henüz kazı çalışması yapılmadı. Bu alanlarda yapılacak arkeolojik kazı çalışmalarıyla, Neolitik Çağ’a dair daha önce bilmediğimiz pek çok şey ortaya çıkarılmayı bekliyor.
Kaynak: Nasuh Mahruki / Resimler: Zekai Demir