ben insanoğluyum,
sonsuzluktur benim çizgim,
umut ve özgürlük ateşi benimleyken.
oysa ölümlüyüm!
ama kendi düşsel dünyamda
havalandığımda ışık demetleriyle
Tanrı katının da bekçisiyim!
ve düşleriyle
Tanrıları bile çıldırtan bir divaneyim!
ben kendimi
yalnızca düşlerle veririm ele!
düşlerim,
büyüklüğüdür
asıl gerçeği içinde taşıyan
tarihimin...
ben bir Ateş Hırsızı'yım
ilahların lanetini kazanmış,
ilahlarla devlerin
savaştığı çağlardan geliyorum.
ölümüne kuru ve soğuk
bir kan ve ter fırtınasında doğmuşum,
ondan mutlaka
bahara,
ışığa
ve aşka
bunca tutkun oluşum.
bir Tanrı yaratılır gibi yaratılmışım
ama ben kavgada
insanlık payını yükleniyorum,
ondan mutlaka
ilahların hışmına uğrayışım.
ben bir insanoğluyum
çağlar öncesinden geliyorum.
küçüğüm daha, çok küçüğüm
yaşımı sormayın bana
küçük bir çocuk var içimde
ruhumda fırtınalar estiren
sesini hep duyduğum
dev yumruklu bir çocuk.
onun yaşam sevinci
ve hayallerine
tutunarak yürüyorum.
dudaklarımda hep şiir,
ihanetlerden yorgun,
aşıp giderken zamanı
çıplak ayaklarımla,
bırakıp geride
damla damla kızıllığını
hep kanayan,
hiç iyileşmeyen yaralarımın,
yaşımı mezar taşlarına bakarak buluyorum.
ben insanoğluyum
bir uzun yürüyüştür tüm serüveni
yaşlı ömrümün,
genç ömrümün.
tarih öncesinden başlar yolculuğum.
ilahlarla devlerin yeniden çatıştığı,
kurt ile kuzunun karıştığı,
türkülerin yanıp tutuştuğu,
geçmiş ile geleceğin
tarih olup yarıştığı
andır şimdi.
yazılmamış
ve hiç anlatılmayan
bir tarihim
tanığım olun,
durmadan kanıyor yaralarım.
şimdi sargısız ve merhemsiz
ve düşe kalka yürüdüğüm
bu ilk durağında yolculuğumun,
çocukluğumun
ekmekle birlikte öperek büyüdüğüm,
şimdi yerlerde kederli
ve kapkara
bir kül yığınına dönüşmüş
yaşlı ve bilge,
kitapları arasında uyuyorum.
ben Ateş Hırsızı'yım
cesur ve kahraman
ve sanatsal
ve armağan
sözün dostuyum.
vay benim dertli başım!
yanan, yakılan kitaplardadır kara sevdam!
şimdi küllerden yeni bir ateş yakmak,
gökkuşağından renkli kalemlerle
yasaksız, özgür sözcüklerle
bembeyaz ak kağıtlara
kitaplar yazmak istiyorum.
ben Ateş Hırsızı
tarih içinde bir yolcu,
sitemsiz ölülerin dostu
tarih ötesinden geliyorum
tarih... tarihiniz...
kocaman bir mezarlık gibi tarihiniz
hep özlemleriyle gömülmüş insanlarınız
ölenler... ölenleriniz...
vurulmuşlar yaylım ateşlerde
hain pusularda
gece gündüz...
bir dağ gibi devrilmiş kimileri
mayıs çiçeklerini görmeden,
koklamadan,
dermeden.
kimi henüz bulamamış daha
başını koyacak bir yar dizi
kiminin bakirdi,
bakireydi
yürekleri bile.
kimileri koyamamıştı henüz
doğan çocuklarının ismini.
kiminin kömür olmuştu kemikleri de.
kimi sürmüştü yüreğini namluya
yeni bir mermi diye
daha da yüreklendirip sizi.
hep eller üzerinde taşınmış
kimilerinin kıpırtısız bedenleri.
basarken bağrına hüzünle
toprak bile şaşırmış
sitemsiz ölümlerine.
tohum gibi şaçılmışlar yerlere
tüm kıtalarında bu dünyanın.
ve artık kendilerinin olmayan kolları
ve bacaklarıyla
sanki kenetlenmiş gibiler geleceğe.
ama ölüm,
öğretmedi şimdiye dek kimseye
gülmesini.
gülmek, bu kadar yakınsa eğer
ölmeye
ve yaşam, özgürlük ise eğer
onlar biliyorlardı bunun için ölmesini...
ben Ateş Hırsızı'yım
şimdi her ölümden bir yaşam yaratmak
ve savaşlardan barışı damıtmak istiyorum.
ben Ateş Hırsızı'yım
sitemsiz ölülerin,
hala gelmeyen özlemlerin,
hep beklenen
hep ertelenen
ümitlerin dostuyum.
tarih içinde bir yolcuyum.
ve düşe kalka
ve döne kıvrıla
ilerlediğim
hep aynı yolun
izindeyim.
türkülerin yanıp tutuştuğu
ümitlerin kovulup
düşlerin ertelenip
güllerin kuruduğu
Kayıp Aşıklar diyarındayım.
şarkıları hala dillerde, acılardan süzülmüş.
türkülerle
ve halaylar çekip
toz-toprak içinde
kan, ter ve umutla örülmüş
bir zamanlar mağrur ve dimdik yapıların
şimdi harabeleri
ve yıkıntıları arasında duruyorum.
bir dağ buldum, uzun uzun bakıyorum
Sevda Tepesi'ni bir kara duman bürümüş.
içinde şimdi kendinize yer beğendiremediğiniz
yegane yer olarak seçtiğim,
adı artık kötüye çıkmış sokaklarında
şiirler söylüyorum.
yıllardır yangında hüzünlü mısralarım
ezgileri yüzyılların özlemiyle örülmüş.
şiirler okuyorum,
umuda,
sevdaya,
düşlere dair
dağıtır belki diye kara bulutları nefesim.
ama titreyerek yanan yegane ışığın
kızıllığında
bir çocuk çığlığı gibi sesim,
sokakların ıssızlığından üşümüş.
şimdi harabelerden yeni bir anıt yükseltmek istiyorum.