Aslında bir aydın ve halk filozofu olan Nasrettin Hoca, halkımızın bazı eleştiri ve göndermelerinin, bir çeşit alaycı yorumla dışa vurmanın da sembolü olmuş tarihi bir kişilik. Onun fıkralarında hep Anadolu insanının kendisine yaşatılanlar ve yaşadığı topraklar üzerinde olup bitenlere karşı mizah yoluyla bir tepkisi, eleştirisi ya da başkaldırısı gizlidir.
Nasrettin Hoca'nın bu kimliğini ön plana çıkarıp, fıkralarını günümüze uyarlayarak kendisini yadetmek istiyorum bu kez. Hep fıkralarıyla tanıdığımız, fıkralarıyla sevdiğimiz Nasrettin Hoca'yı bu kez de fıkralarıyla yaddetmek güzel olsa gerek.
Onun hem dem taze sayılabilecek fıkraları bakalım bugünün gündemine, siyasi iktidarlarımızın icra-i amellerine nasıl yorumlar getirebiliyor?
Fıkra:
Karısı gece yarısı Hoca'yı uyandırır ve ağlayıp duran çocuklarını gösterip, şikayet eder:
— Hadi sen de beşiği salla. Bu çocuk yalnız benim değildir ya, der.
Hoca da uykulu uykulu seslenir:
— Sen çocuğun sana ait olan kısmını salla, bana bıraktığın yarısı da bırak ağlasın, der.
Yorum:
Siyasilerimizin ve bazı yetkililerin partizanca tutumları nedeniyle yurttaşlarımız hep "bizden olanlar-bizden olmayanlar" diye ikiye bölüp, yurttaşların bir kısmını ihya edip, bir kısmını da ağlattığının bir ifadesi de bu fıkrada yok mu?
Fıkra:
Yüzme bilmeyen çok zengin bir tefeci, bir gün denize düşer.
Boğuldu, boğulacak bir durumdadır. Kurtarmak için yanına koşan ahali "Ver elini, ver elini..."diye bağırmaktadır.
Ama tefeci elini nedense bir türlü uzatmaz.
Sonunda bizim Nasrettin Hoca gelir ve ahaliyi uyararak,
— Bu iş böyle olmaz, der.
— Bu tefeci. Kimseye bir şey vermek istemez bu adam.
Sonunda artık boğulmak üzere olan tefeciye elini uzatıp seslenir:
— Al elimi, al elimi!
Ve tefeci, Hoca'nın elini tutar ve kurtulur...
Yorum:
İç ve dış borçlar batağına (ya da tuzağına) düşürülen, IMF'e verilen taahhütler dolayısıyla her vatandaşın farkında olmadan IMF ve Dünya Bankası'na borçlu duruma geldiği Türkiye'de, hükümetin yardım elini kime ve nasıl verdiğinin bir başka manzarası gibi görülmüyor mu?
Fıkra:
Hoca bir gün eşeğine öyle bir yük yüklemiş ki, hayvan yürüyemez olmuş. Bunun üzerine yükün bir kısmını kendi sırtına alan Hoca, bu vaziyette eşeğin üzerine çıkmış. Zavallı eşek, iyice kötüleyip yere çökünce de, bu kez hoca sinirlenip söylenmeye başlamış:
— Yükün yarısını biz üstlendik, sen yine de yerinden hala kımıldamıyorsun, nankör eşek seni...
Yorum:
Vergi üstüne vergi, zam üstüne zam ve sonra da ek vergi yüklenen, devletin üstüne bindiği vatandaşımızın halini anlatmıyor mu bu fıkra da?
Yine de her ne kadar sürç-ü lisan ettiysek affola!
Sürç-ü siyaset edenler mi?
Artık orasını da siz bilirsiniz!