Radikal’den Nermin Yıldırım İspanya’da Franco diktatörlüğüne karşı mücadele eden eski kuşak solcuların bugünün İspanya’sında torunlarıyla birlikte ekonomik krize karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. Nermin Yıldırım'ın haberi şöyle:
İspanya'da tuhaf şeyler oluyor. 60-89 yaş aralığındaki bir grup dede ve nine meydanları, bankaları işgal ediyor. Che kolyeleri, sol yumrukları havada, ne yapacağını şaşırmış polisin önünde dimdik dikiliyorlar.
Onlar Franco döneminin hızlı solcuları, daha güzel bir dünya arayan delifişek çocuklarıydı. 36 yıllık diktatör rejimin eziyetini herkesten fazla çekmiş, hayatlarının bir kısmını kaçarak, bir kısmını sürgünde, bir kısmını hapiste geçirmiş ama vazgeçmemiş bir kuşağın inançlı, inatçı çocukları… Ölmeyecekmiş gibi yaşayan bütün küstah diktatörler gibi Franco da öldü ve hayalini kurdukları hayatın ihtimali, yani onlar kazandı. Sonra sendikalarda, komünist partilerde, sivil toplum örgütlerinde görevler aldılar. Yeni anayasa için, kurulan partiler, yapılan seçimler, atılan adımlar, kazanılan haklar, özerk bölgelere ayrılan haritalar ve insanca yaşamalarını istedikleri çocukları, torunları için canla başla çalıştılar. Ve böylece, yani belki de en çok onların sayesinde, İspanya daha güzel bir yer oldu. Onlar yaşlanıp hayatlarının kalanını torunlarıyla mutlu mesut geçirmek için evlerine çekilirken, ülke de yeni sorunlarla boğuşmaya başladı.
Torunlar sokaktayken evde oturmak olmaz
Franco’nun ölümü üzerinden üç on yıl geçtikten sonra, çatırdayan kapitalizmin Avrupa’daki gürültüsü Yunanistan ve Portekiz’den sonra en çok İspanya’dan yükseldi. İspanya halkları uzun süre sonra ilk kez işsizliğe ve hükümetin kemer sıkma politikalarına tepki olarak mevcut ekonomik ve siyasi sisteme karşı sokağa döküldü. Bir buçuk sene evvel 15M işgalleriyle başlayan bu eylemlerin devamı da geldi. İşte o zaman nicedir evlerine çekilmiş olan o eski kurtlar, yani kanlı Franco döneminde bile kafa koltukta gezmekten çekinmemiş olanlar, tekrar bir araya geldiler. Çocukları ve torunları sokakta isyandayken evde oturamazlardı, gözlerini yeniden sokağa diktiler.
Yaşları 60-89 arasında
Kendilerine ‘Iaio Flauto’ adını verdiler ve yeniden bir araya gelip evvela Barselona’da örgütlendiler. Şu anda Barselona’da 380, Katalunya’da 700, İspanya’nın tamamında yaklaşık 1000 kişiler. Yaşları 60 ile 89 arasında değişen bu delikanlılar ve hanımefendiler, evvela düzenli toplantılar yaptılar, eylem biçimlerini tartıştılar. Ciddiyetle ele alınan bir hazırlık sürecinden sonra da tıpkı eski günlerdeki gibi sokağa çıktılar! Ve macera başlamış oldu…
Polis polis olalı böyle zulüm görmedi
Kesinlikle şiddetten uzak, barışçıl eylemler yapacaklardı. Eylem biçimlerini ‘işgal’ olarak kararlaştırmışlardı. Sağlık güvencesinden yapılan kesintileri protesto için hastaneleri, kredilerini ödeyemeyen dar gelirlilerin evlerine göz diken canavar bankaların ipliğini pazara çıkarmak için banka genel merkezlerini, ulaşımın zamlanmasına karşı ses çıkarmak için şehir otobüslerini işgal etmeye başladılar. Ve tabii beklemediği yerden sordukları hükümeti de kolluk güçlerini de epey şaşırttılar. Normalde benzer eylemler yapan gençlere orantılı-orantısız güç kullanmak konusunda iki kere düşünmeye gerek duymayan polis, ‘Iaio Flauta’lar karşısında eli kolu bağlı kaldı. Zira karşısında dikilen 80 yaşında tonton hanımefendi, “Burada bekleyemezsiniz” uyarısına, “Beklerim evladım” cevabını veriyor yaşlı gözlerini polisin şaşkın gözlerine dikip zerrece kımıldamadan öylece bekliyordu. Etrafı saran kameraların önünde bu yaşta birini hırpalayamayan polise de yalvar yakar olmak, sonra da sessizce dağılmalarını beklemek düşüyordu. Polis polis olalı böyle zulüm görmemişti!
Franco günlerinden kalma yöntemler
Polis bu haldeydi de peki karşısına dikilenler? İlkgençliğinden beri sol hareketin içinde olan 67 yaşındaki Rosario Pelaez, gençliğinde polisle karşı karşıya gelmekten çekinip korktuğunu, çünkü böyle hissetmesini gerektiren yeterince tecrübesi olduğunu anlatıyor. “Ama ihtiyarladıkça korku azalıyormuş. Şimdi polisle karşı karşıya geldiğimde kendimi eskisinden çok daha güçlü hissediyorum. Artık polis benden korkuyor. ‘Geçemezsiniz’ diye önüme gerildiklerinde, ‘Bal gibi geçerim’ deyip geçiveriyorum” diyor.
‘Iaio Flauta’lar bir kere işgale başladıklarında, yarıda bıraktırmanın mümkün olmadığını anlayan polis, bu kez toplanmalarını engellemeye, eylem yapacakları yere onlardan evvel gidip önlem almaya uğraştı. Ama muvaffak olamadı! Zira 2012’nin hükümeti ve dahi polisi, dans etmeye çalıştıkları yaşlı kurtların Franco zamanından şerbetli olduğunu hesaba katmamıştı. Diktatörlük günlerinden kalma gizlilik ilkeleri ve güvenlik yöntemleriyle her defasında polisi ters köşeye yatırmayı bilen eylemciler, eylem yerine yine polisten evvel ulaşmayı başardı.
Üstelik gittikçe daha ‘tehlikeli’ oluyorlardı. Kimsenin kılına en ufak zarar verdikleri görülmemişti ama hareket alanları epey artmıştı. Kendi işgal eylemleri dışında, kitlesel eylemlere de destek veriyor girdikleri her ortamın havasını değiştiriyorlardı. Misal geçen çarşamba epey sıcak geçen genel grevdeki gösterilerde de yerlerini aldılar. Neredeyse Barselona’nın tamamının destek verdiği genel grevin başarısını, kredisini ödeyemeyenleri evlerinden zorla çıkaran BBVA Bankası’nı işgal edip, bildiri dağıtarak kutladılar. Hani mazlumun dostu, kötülerin korkulu rüyası olan süper kahramanlar gibi, her an her yerde karşınıza çıkabilirler. Öyle şahane insanlar!
‘15M’in meyvesiyiz’
71 yaşındaki emekli otobüs şoförü Nicasio Altaminero, krize karşı yapılan gösterilere katılan torunu tutuklanınca soluğu ‘Iaio Flauta’ların arasında almış. “Mücadeleyi gençlere devretmiştik ama evde oturulacak zaman değil. Bir ucundan tutacağız” diyor. En gençlerinden 61 yaşındaki sosyolog Felipe Aranguren, gençlere ne yapmaları gerektiğini söylemek değil ihtiyarlara hâlâ ölmediklerini ve ölmedikçe de yaşadıkları dünyadan sorumlu olduklarını hatırlatmak istediklerini anlatıyor.
“Biz gençlerin başlattığı 15M işgal eylemlerinin bir meyvesiyiz” diyor. Ona göre iki temel amaçları var: Medyanın eylemcilerle ilgili blokunu kırmak ve olabildiğince çok insana ulaşmak. “Herkes siyasi olarak her konuda hemfikir sayılmaz ama bunu tartışarak zaman kaybetmek yerine ortak mücadelemizi vermeye çalışıyoruz. Hepimiz antikapitalistiz, bu başlamak için iyi bir nokta” diyor. Polisin tepkisini sorduğumda hınzır bir çocuk gibi gülümsüyor. “Bizi darp edemeyeceklerine göre çaresiz gitmemizi bekliyorlar. Sonunda gidiyoruz da zaten. Hayatımızın geri kalanını işgal ettiğimiz yerde geçirecek değiliz, onlar da bunu biliyor.” Anlattığına göre polis görüşüp uzlaşmak için üç kere aramış onları. Ama ‘ikna odalarına’ karınları tok olduğundan kabul etmemişler.
‘Iaio Flauta’ ne demek?
Bizim yaşlı kurtlar kendi isimlerini kendileri koydular. İspanyolcada ‘Iaio’ dede, ‘Iaia’ da nine demek. ‘Flauta’a gelince… Hikâye medyanın 15M işgal eylemlerine katılan gençlere yönelik giriştiği itibarsızlaştırma kampanyası kapsamında, onlara ‘Perro Flauta’ adını takmasıyla başladı. ‘Perro’ İspanyolca köpek demek, ‘Flauta’ da flüt. Kendilerince ‘kılıksız’ buldukları gençleri, yanında köpeği cebinde flütüyle dolaşan, bir tür fareli köyün kavalcısı ilan etmişlerdi. Bu isim kayıtlara geçti ve sağcı kesimlerce iştahla kullanılmaya başlandı. Bizim ihtiyarlar ortaya çıktıklarında, “Vay siz misiniz bizim torunlarla dalga geçen, alın size fareli köyün kavalcısı” deyip, ‘Iaio Flauta’ yani flütlü dede-nine adını aldı. Hem o isme yüklenen negatif anlamların içini boşalttılar hem de iktidarın medyasını kendi silahıyla vurmuş oldular.
Dünyanın en güzel elleri
Grubun en renkli isimlerinden biri Luis Romero. 81 yaşında ve emekli bir inşaat işçisi. Onun elleri, İspanya için büyük anlamlar taşıyor, çok ama çok kıymetli. Çünkü Franco’nun ölümünün ardından yapılan ilk seçimde, komünist partinin afişinde bir işçi varmış. Ellerini açmış, öne doğru uzatmaktaymış. Ve hayatı boyunca çalışmış o ellerin altında büyük harflerle ‘Ellerin hayatındır’ yazmaktaymış. İşte Luis Romero, bir döneme damgasını vuran o afişteki işçi. Şimdi lekelerle dolmuş, azıcık da titreyen ama hâlâ pek heybetli görünen elleriyse, o işçinin elleri. Pek iyi duyamıyor ama şahane anlatıyor. Müthiş bir hafızası var, koca bir hayatı dünmüş gibi hatırlıyor. Aslında Cordobalı, Barselona’ya sonradan yerleşmiş. 60’larda bir eyleme katıldığı için tutuklanmış, 700 işçi ile cezaevine girmiş. Hayatı boyunca daha güzel bir dünya için çabalamış, şimdi 81 yaşında ve hâlâ aynı yolda. İnsan onun gözlerine baktığında, uzun bir yol görüyor ve daha güzel bir dünya…
Ayrılırken, “Her şey için teşekkür ederim” diyorum. Röportajdan bahsettiğimi sanıyor, “Ne yaptım ki konuştuk sadece” diyor. “Yok” diyorum, “Neslim adına, kendim adına, bizim için yaptığınız her şey için teşekkür ederim.” O vakit gözlerinin içi gülüyor, ellerimi alıp o meşhur ellerinin içinde sıkıyor. Dünyanın en güzel elleri bunlar! Dünyanın en güzel elleri, ellerimi tutuyor…