Pranga mahkumu bir dost

Pranga mahkumu bir dost

İletişim çağındaki yaşamımızda kitap

image name

Aydınlıkların hep üstünün örtüldüğü, üstümüze geçirilen karanlığın zırhını delecek ya da inceltecek her türlü ışığın kısıldığı ve kısıtlandığı bir ülkedir Türkiye. Tüm dünya genelinde, en çok aydın, bilim adamı ve gazeteciyi yapılan suikastler sonucunda toprağa vermiş bir ülkeyiz. 

Tehdit, sadece aydınlara değil, aydınlığa da yönelik. Asıl düşmanlık aydınlığa ve aydınlara karşı çünkü. Asıl düşmanlık aydınlığa karşı olduğu için, aydınların en çok katledildiği bir ülke de olan Türkiye'deki istatistikler, bugüne dek en fazla kitabın yasaklandığı ve yakıldığı bir ülke olduğumuzu gösteriyor. Hem de tonlarca kitap!


Darbe dönemlerinde sayısız kitaplar yakıldı ve yasaklandı. Sayfalar dolusu yasak kitaplar listeleri yapıldı. Hem de öyle ilginç örneklere rastlanılıyor ki bu listelerde. Düşünebiliyor musunuz, 12 Eylül döneminde İstanbul Telefon Rehberi bile yasak kitaplar arasında yer almış! İstatistikler, 12 Eylül döneminde yasaklanan kitapların yanı sıra, yakılan kitapların rakamının korkunçluğunu açıkça ortaya koyuyor. Tam 40 bin tonu geçen bir rakam! 

Kitaba bu kadar düşmanca yaklaşan bir zihniyetin, toplumsal davranış gösteren insanlara karşı tutumu nasıl olmuş, onu da yine rakamlarla anlatalım: 700 bin gözaltı, kuşkulu 400 ölüm, 517 idam cezası, gerçekleştirilen 49 idam, cezaevlerindeki insanlık dışı yaşam koşullarını protesto ederek ölen 42 kişi, 141–142 kurbanı 75 bin kişi, 30 bin sakıncalı piyade, 450 bin sürgün… İşte rakamlarla utancın belgeseli!



Kitap yasakları yalnızca günümüzde değil, çok daha eski dönemlere kadar uzanıyor, geçmişte de yaşanmış. Daha önce de belirttiğim gibi, egemen olan karanlık düşüncedeki iktidar güçlerinin tarih boyunca aydınlık düşmanlığı hep oldu ve bu yüzden de kitap düşmanlığının tarihi, kitabın ilk ortaya çıkışı ile birlikte başlıyor.

Örneğin, dünyanın ilk şairlerinden Homeros, kitapları yasaklanan ilk kişi olma onuruna ulaşmış. Ünlü filozof Platon'un kitaplarının bazı bölümlerinin okullarda okutulmasına Yunanistan'da karşı çıkılmış. Eski Roma döneminde Caligula, "Yunan özgürlük düşüncesi"ni yansıttığı için Odeseus'un yasaklanmasını buyurmuş. Ve ünlü Konfüçyus kitapları yakılan ilk ideolog olmuş. M. Ö. 250'li yıllarda da Çin'de kitaplar yakılmış.

Tüm bunlar gerici yaklaşım olarak tanımlayabileceğimiz anlamda. Ama kitap düşmanlığının günümüzdeki boyutları ise hem daha korkunç, hem de çok daha ürkütücü. Yazarlar artık asırlık cezalara çarptırılıyor! O da yetmiyor, öldürülüyor! Belki de bir mektup yazmaktan bile aciz olanlar arasından seçilmiş katiller ise, "devlet adına yaptım" deyince, birileri tarafından hemen "şerefli" ve"kahraman" ilan ediliveriyorlar. 

Değişen politik ve kültür alt yapılarının kitap okuma alışkanlığını yok edici ve yanlış yönlendiren sonuçları hep oldu ülkemizde. Kitap okuyan ve yazan kişi, Türkiye'de toplum yapısının kanayan bir yarası haline getirildi adeta. Her çalkantılı ve bunalımlı dönemlerin faturası, kitaba, yazara ve okura, dolayısıyla da kitap okumaya çıkartıldı, amansız bir kitap düşmanlığı yaratıldı.

Yapılan ev aramaları sırasında kitaplarla birlikte okurlar da tutuklandı. İzlediğimiz TV haberlerinde kitaplar hala öldürücü silahlarla birlikte suç aletleri olarak sergileniyor. Sanık adaylarının sırtları, ama kitapların yüzleri bizlere dönük olarak teşhir ediliyor. Yani kitaplar, potansiyel suçlu gibi gösterilmeye, tanıtılmaya çalışılıyor.

Daha da beteri ise, bütün her türden toplumsal bunalım ve çalkantılardan öğretmenlerin ve öğrencilerin "sorumlu" tutulmuş olması. Toplumda okuma alışkanlığının bahçıvanlığını yapacak öğretmenler dışlanmış, küstürülmüş. Okumak ve okutmaktan soğutulmuş. Kitaba karşı o denli ileri boyutlara varan bir kuşku yaratılmış ki, bu yüzden çoğu kitaplarımızı başkalarından önce kendi ana babalarımız yok etmek ya da yakmak zorunda kalmış. 

"Oku oku, budur sonu" şeklinde bir söz üretilen dünyada bir başka toplum daha var mıdır? Ve "budur sonu" derken de işaret edilerek gösterilmek istenen nedir? Roden'in ünlü "düşünen adam" heykeli tabii ki. Çünkü insanı yüceltmek amacıyla yapılan ve insanı düşünen bir varlık olarak gösteren bu ünlü heykeli, bizden başka akıl hastanesine diken bir başka ülke yoktur. 

Kitap yazanları ve okuyanları öne çıkartıp onları ödüllendirmek yerine, yazara ve okura acı çektirmek, onları yaptırımlara ve cezalara çarptırmak, elbette ki toplum ve birey vicdanında onarılması çok güç yaralar açmış durumda...

 
Sonraki yazı: Görsel tehdit altında bir dost


Yorumlar - Yorum Yaz