Asıl beka sorunu eko sistemin bekasıdır

Asıl 'beka' sorunu ekosistemin bekasıdır!


iklim

Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Ancak günümüzde tarihin en büyük doğa talanının yaşandığı Türkiye’de ve iklim krizi ile pandemi kabusunun yaşandığı Dünya genelinde, 5 Haziran Dünya Çevre Günü artık hamasi nutuklarla kutlanacak bir gün değil, gerçeklerle yüzleşerek, doğaya ve canlı yaşama yönelik işlenen suçlara en yüksek sesle “DUR” denilmesi gerektiğini anlatan bir anlam taşımaktadır.

İklim krizi, küresel ısınma, kuraklık tehdidi ve pandeminin pençesinden kurtulabilmek ve canlı yaşamın devam edebilmesi için 2021 yılı BM tarafından Dünya genelinde “Biyoçeşitliliğin Korunması ve Ekolojik Restorasyonun başlangıç yılı” ilan edilmesine rağmen, ülkemizde sermayeye kulluk, halkına efelik yapan siyasi iktidarın doğa talanını her geçen gün daha fazla teşvik eden tutumu, sadece topluma değil doğadaki tüm canlı yaşama karşı işlenmekte olan bir suç haline geldi.

Bilimden ve akıldan uzaklaşılması sonucu 20 yıla yakın zamandır “Cahiliye devri” yaşatılan Türkiye, hukuk ve demokrasiden de uzaklaşılması, tarihin en büyük doğa talanının başlatılması sonucunda tam bir “hasta adam” konumuna getirildi. Hem ekonomik, hem de politik derin bir krizin içine sokulan Türkiye, ekolojik kriz ile de krizini had safhada büyütmektedir.

Ekonomiden demokrasiye ve cumhuriyet sistemine, hukuk sisteminden toplum ve devlet yapısına kadar her alanda görülen çöküş ve korkunç çürüme ile, ekosistem ve ekolojik dengenin anlamlarını idrak edemeyen, doğa ve insan arasındaki yaşamsal bütünlüğü bir türlü anlamayıp, yüzünü sadece ranta ve doğanın sermaye için peşkeş çekilmesine çeviren bu yönetim politikasının sonuçlarının bir “yok oluş” başlangıcı oluşturacağını, bugün doğa bize Marmara Denizi’nden başlayan ölümle anlatıyor. 

Doğayı koruyacak neredeyse tek bir yasa bırakılmadı, mevcut yasalar sadece sermayenin çıkarını kollayan bir hale dönüştürüldü. Pandemi döneminin bile çevre ve insan sağlığı açısından ders çıkarmak için değil, sermayenin daha fazla doğa talanı ve rant için fırsata çevrildiği bu akıldışı tutumun vebali de büyük.

Tarihi sit alanı ve doğal sit alanlarından tarımsal sit alanlarına, vadilerden meralara, ormanlardan sulak alanlara, yeraltı sularından denizlere, nehirlere ve derelere, canlıların ve insanların ortak yaşam alanlarına kadar madencilik ve enerji şirketleri ile nükleer, termik santral, HES, JES ve taş ocakları için parsel parsel sermayeye ve yandaş şirketlere peşkeş çekilen, canlılara neredeyse yaşam alanı bırakılmayacak hale getirilen Türkiye doğasının bu akıldışılık ve gözü dönmüşlük karşısında tepkisiz ve sessiz kalması beklenemezdi. İşte durumun vahametini ve gelinen aşamayı Marmara Denizi’nden başlayan ölümle bugün doğa bize söylüyor. Her zaman en son sözü doğa söyler.

Çünkü tüm dünyada bugün yaşanmakta olan gerçekler; asıl beka sorununun, varlığını ve büyümesini yaşamın ve doğanın sömürüsüne dayandıran, bu nedenle doğa katili de olma yolunda ilerleyen kapitalist sistemin değil, doğadaki tüm canlılara hayat sunan eko sistemin bekası sorunu olduğunu göstermektedir.

Ancak her zor durumdan bir çıkış ve kurtuluş formülü mutlaka vardır ve doğa her zaman her şeyi yerli yerine koymanın bir yolunu bulur. Bunun için de ekosisteme yardımcı olacak adımların atılması, bilimin gösterdiği yoldur.

Değişim, herşeyin başlangıcıdır. Bilim çevrelerinin uyarılarına göre; çevre ve ekonomi politikalarının aynı biçimde sürdürülmesi sadece yıkımı hızlandıracak adımlar olacaktır.

Bilime ve akıla dönülmesi, doğayı talan eden, doğadaki ekolojik yaşamı sermayenin rant kapısı haline getiren politikaların terk edilmesi, “çılgın” diye tanımlanan projeler yerine “akılcı ve bilimsel” projelere, fosil yakıt ve kömürden vazgeçilip yenilenebilir temiz enerjiye yönelinmesi tüm bilim çevrelerince atılması gereken ilk önemli adımlar olarak gösterilirken, demokrasiye ve hukuk devletine dönülmesi de tüm insanlığın ve canlı yaşamın beklentisidir.


Yorumlar - Yorum Yaz