| |
Gılgamış mitolojisi şu cümleyle başlar: Bizler de Manisa’ya yeşil sanını kazandıran adamın öyküsünü dinlesek: Tarzan‘ın yaşamının o kesitini şöyle dile getirir: Tarzan‘ın bundan sonraki yaşamını “Bizim de bir Tarzan’ımız vardı” diyen Cemal Anadol’un yazısından okuyalım: “Düğün hazırlıkları başlamak üzere iken, Birinci Dünya Savaşı çıkmış. Türkiye de savaşa katılmıştı. Manisa Tarzanı asker olup, cepheye koşmuş. Yalnız ne var ki Türkiye ve müttefikler, savaşı kaybetmişlerdi. Tarzan buna çok üzüldü. Hindistan’a geçti. İnsan görmemiş ormanlarda yaşadı, diyar diyar dolaştı. Bir gün İran’ın ahalisi, güzel bir Türk beldesi olan Rumi’ye geldi. Rastladığı bir Türk’ten nişanlısının kabilesini sorduğunda, onların İran’ın doğusunda Gver yaylalarına gittiğini öğrendi. Günlerce aç, susuz… Sevdiği kızın hayali ile gece gündüz yürüdü ve Şeyh Tahir‘in kabilesini buldu. Nişanlısı Meral ile karşılaştığında dünyalar onun olmuştu. Düğün hazırlıklarına başlanıldı. Tam o sırada Tarzan bir İran gazetesinde, Mustafa Kemal Paşa adında bir milli kahramanın mücadeleye giriştiğini okudu. Artık onun, İran ovalarında geçirilecek boş vakti yoktu. Savaşa katılmak üzere gönüllülerle yola çıktı. Meral’i de savaşa götürüyordu ki, sarp bir kayalıktan geçerken,kızın ayağı kaydı ve uçuruma yuvarlandı. Manisa Tarzanı kollarının arasında son nefesini veren sevgilisinin acısını yüreğinde dağlayıp, savaşa koştu. Cephelerden cephelere koştu. Savaş sonrası İstiklal madalyası ile ödüllendirildi. Manisa’ya yerleşti.Ömrünün sonuna kadar ağaç dikti ve fidan suladı. Bu gün Manisa’da pek çok ağaç onun eseridir. Böylece Meral’in sevgisinin yerini vatan sevgisi aldı. Ölümünden sonra oraya gömüldü. O meczup gibi görünen insan, görüldüğü gibi milli bir kahraman olduğu kadar, müstesna bir insan ve ebediyete kadar bütün Manisalıların sevgilisi olmuştur… | |
Cemal Anadol | |