Yöremize yerleşim nasıl bir anlam taşıyor? |
Anadolu'da Bizans'ın egemenliğinin henüz sona ermediği, ama Osmanlı Devleti'nin diğer Türk beylikleri üzerinde egemenliğini kurarak Anadolu Birliği'ni sağladığı bu dönemdeki bu tür yerleşimlerin oluşmasında, öncelikle Anadolu'nun o dönemin tarihi koşullarını iyi irdelemek gerekiyor. Bu yerleşimlerin hepsi de, önceleri Anadolu'da egemenlik süren ilk Türk devleti olan Anadolu Selçuklu Devleti'nin izni veya kendi eliyle yaptığı yerleşimler olmuş, daha sonraları da Anadolu'da egemenliğini ilan eden Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirilen bu yerleştirmeler ise iki türlüdür: Biri; kendisine karşı olan ve kendisini tanımayan asi guruplara yönelik uyguladığı baskılar sonucu yapılan sürgünler şeklindeki yerleştirmeler, diğeri de kendine yakın ve kendi egemenliğini kabul eden oymak ve aşiretleri belirli bir plana ve tercihe göre, soyluluğa önem vererek yaptığı yerleştirmelerdir. Turud aşiretinin yöremize geliş şekli ve yerleştirilmesindeki anlama gelince... Nedenine gelince: 1261’den beri Selçuklularla da bir çatisma içinde olan Karamanoğulları Beyliği’nin, Osmanlılar ile ilk sorunları ise 1361’de başlar ve gittikçe de genişleyerek Anadolu’da egemen ve güçlü beylik iddiası açısından bir “kıskançlık ve rekabet” halini de alır. Bu sırada Karamanoğulları’nın başinda, en güçlü olduğu dönemde Alaaddin Ali Bey, Osmanlıların başinda ise Sultan 1. Murad vardır. Bundan sonra da, Osmanlılarla sürekli bir çatisma sürdüren Karamanoğulları, ancak Fatih Sultan Mehmet döneminde çok ağır yenilgiye uğrayarak eski gücünü kaybeder ve dağılmaya başlar. Ondan önce ise, Fatih’in babası Sultan 2. Murat döneminde (1421-1451), başlarında 2. İbrahim Bey’in bulunduğu Karamanoğulları ağır bir yenilgi almıştı. Sultan 2. Murat, yaklaşan Haçlı tehlikesini savuşturmaya çalisirken, 2. İbrahim’in Osmanlılar’a karşi Anadolu’da üstünlük sağlayabilmek için, kimi kaynaklara göre, Bizanslılar aracılığıyla Sırplar ve Macarlarla Osmanlılara karşi anlaşması, İslam dünyasında da kendi aleyhine bir etki yapmasına neden olmuştu. Bu sırada Karamanoğullarının bu tavrı üzerine Balkanlarda elinde tuttuğu bazı yerleri vererek ağır bir anlaşma yapan 2. Murat, Karamanoğullarının üzerine yürümek zorunda kalmıştı. 2. Murat, Osmanlı düzenini Anadolu’da pekiştirme ve güçlendirme çabasindadir. Bu amaçla 2. Murat, bazı Türkmen aşiretlerini Anadolu'nun çesitli bölgelerine yerleştirmeye başlar. Bu yerleştirmelerin bazıları da gerek sürgün, gerekse hakimiyetini pekiştirip güçlendirme anlamında gerçekleştirilir. Bu dönemki yerleştirmeler, genellikle “sürgün” anlamında ya da Osmanlıların baskı ve zorlamasıyla gerçekleştiriliyordu. Anadolu’nun henüz tam anlamıyla Osmanlıların hakimiyeti altında olmadığı bu dönemde, Osmanlıyı tanımayan, vergi vermeyi reddederek bağımsız ve özgür yaşamı tercih edip, göçebe yaşamı terketmeyen Türkmen grupları, bu anlamda Osmanlıların en çok başinı ağrıtan sorunlardan birini oluşturuyordu. Osmanlıların bu asi Türkmen gruplarına karşi bu dönemde yürüttüğü politika da genellikle “göçebeyi yerleştirme” veya “sürgün” yoluyla yerleşik yaşama zorlama şeklindeydi. Böylece toprağa bağımlı hale getirilerek üzerlerinde bir devlet hakimiyeti kuruluyor ve vergilendiriliyorlardı... Ama “Tur’ud aşireti”nin 1442 yılında yöremize yerleştirilmesinin ise, bu politikanın tamamen dışında bir anlayışla, çok özel ve anlamlı bir şekilde gerçekleştiği görülüyor. Bugünkü ilçeye adını veren bu aşiret, bir sürgün veya zorla yerleştirme değil, daha çok Osmanlı Devleti’nin kuruluşu öncesinden beri süregelen bir dostluk ve buna ilişkin bir minnet göstergesi olarak, anlamlı bir olaya dayalı verilmiş bir vaadin yerine getirilmesi şeklinde “vadedilmiş topraklar”a yerleştirilmelerinin sağlanması biçiminde gerçekleştirilmiş... Kısacası; bilinmesi gereken şudur: Yöremize yerleşen ve adını veren aşiret, başında Turgut Bey'in bulunduğu ve tarihte "Turgutoğulları" veya "Turgutlular" olarak bilinen oymak ya da aile değildir. Kaldi ki, daha önce de vurguladığım gibi, tarihte “Turgutoğulları” veya “Turgut Bey aşireti” olarak bilinen bu aşiret, başından beri Osmanlılar ile bir çatışma içinde ve Osmanlı devleti’nin en büyü baş ağrısı olan Karamanoğulları safında yer almış, Karamanoğulları Bey’liğinin yenilip dağılmasından sonra ise bu kez Memlüklülerin yanında yer alarak Osmanlılar ile olan çatışmasını sürdürmüştür. Dolayısıyla bu aşiretin kuşaklarının yöremize böylesi bir anlam taşıyan bu yerleştirmedeki aşiret olduğunu söylemek tarihi gerçeklere ters düşer. Yöremize yerleştirilen ve adını veren bu aşiret, hem batı tarihçilerinin hem de Osmanlı tarihçilerinin arşivlerde yer alan yazılarında olduğu gibi, Osman Bey ile Mal Hatun'un nikahını kıyan, Şeyh Edebali'nin müridlerinden, adının "Tur'ud" olduğu özellikle vurgulanan dervişin aşiretidir. Yoksa 2. Murat, halen çatışma içinde olduğu Turgutoğulları aşiretini bir ödüllendirme anlamına gelecek şekilde ve Osmanlıların ilk vilayeti olan, "şehzadeler kenti" olarak bilinen, bereketi ile efsanelere konu olmuş bir yere 1442 yılında yerleştirmiş olamaz... Ve yöremize yapılan bu yerleşim, diğerlerine yapıldığı gibi bir sürgün veya cezalandırma anlamında değil, bir vaadin yerine getirilmesi (bir anlamda da ödüllendirme) anlamını taşımaktadır. Bu aşiretin dünyanın en bereketli toprakları olan, bereketi efsanelere konu olmuş Manisa yöresine yerleştirilmesi bu ödüllendirmenin anlamını yeterince anlatabilir. Osmanlı Devleti’nin ilk vilayeti olan ve bu yüzden de şehzadelerin eğitimine tahsis edildiği için “şehzadeler kenti” diye adlandırılması nedeniyle de Manisa yöresine yapılan bu yerleşimin sadece ödüllendirme değil, bu aşiretin aynı zamanda koruma altına alındığı anlamını da yansıtmaktadır. Ayrıca bir aşiretten Anadolu’ya egemen olacak bir devlete kadar gelişen Osmanlı Devleti'nin manevi lideri sayılan Osman Bey’in vaadine gösterilen değeri de anlatmaktadır… |
Sonraki sayfa: Vadedilmiş topraklara geliş |