Dünya, 20. yüzyılın daha hemen başında savaşla tanıştı, oluk oluk kan aktı dört bir yanda. 1. Dünya Savaşı damgasını vurmuştu o günlere. Sonra,tam da "artık devletler bu vahşetten gerekli dersleri almıştır, o kara günler bir daha yaşanmaz" derken, bu kez de ilkinden daha vahşi, daha acımasız, daha zalim bir savaşla daha yüzyüze geldi insanlık. 2. Dünya Savaşını da bu aynı yüzyılda gördü dünya. Hitler'i, faşizmi, korkunç Nazi toplama kamplarını, soykırımı yine bu yüzyılda tanıdı. İnsan hakları mücadelesi bu yüzyılda doruğa ulaştı, demokrasi mücadelesi bu yüzyılda gelişti.
Barış, özgürlük ve demokrasi adına en sert kavgalar bu yüzyılda yaşandı. Ulusların işgale ve işgal edilmelere karşı kurtuluş savaşları bu yüzyılda çağa damgasını vurdu. 20. yüzyıl bu nedenle bir "devrimler çağı" da oldu. Sosyalizmi 20. yüzyılda yaşadı, bu yüzyılda bloklaştı dünya. "Soğuk savaş" bu yüzyılda damgasını vurdu çağa. Duvarlar bu yüzyılda örüldü, bu yüzyılda yıkıldı. Bu yüzyılda kurulan hayaller, beslenen umutlar yine bu yüzyılda kırıldı...
Dünya, "küreselleşme" ile adım attı yeni yüzyıla. Küreselleşme, bu yüzyılın sonlarına doğru çıktı ortaya. 21. yüzyıla "yeşil kuşak" ile kuşatılmış ülkelerde başlatılan karşı devrim rüzgarıyla girdi dünya. Önce bir yerlerde duvarların yıkılması ile başlayan bu sahtekar değişim rüzgarına kapılan yığınlar daha nereye sürüklendiklerini bile anlayamadan hızla olup bitti herşey. İki kutuplu değil, ama iki yüzlü bir dünyaya doğru bir yolculuktu bu. Sert ve kutuplu dünyadan, soğuk savaştan sıyrılan dünya, yüzyılın sonlarına doğru bir yumuşama politikası ve sanki Tanrı'nın emriymişçesine boyun eğdikleri "küreselleşme" ile birlikte bir tuzağın ve labirentin içine düşmüştü!
Bu politikanın insanlığa daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla barış, refah ve mutluluk vaad eden yumuşak yüzü nedeniyle belki de, geçen yüzyılda çektiği acıları da unutamayan insanlık, geçen yüzyılda heba edilen umutlarını, yıkılan hayallerini bu yüzyıla boyle bir politika ile taşıyabileceklerini düşünüp, "küreselleşme"ye belki de bir şans tanımak istedi. Bu yüzden yeni yüzyılla birlikte birdenbire dünyanın çehresinin de, insanların yaşamının da değişeceği sanıldı.
Ama bu yeni yüzyıla da pek iyi başlayamadı dünya! Geçen yüzyılda yaşanan acılar öylesine derin izler bırakmıştı ki, etkisinden kurtulamamıştı hala. Soğuk savaş öylesine sert kutuplar yaratmıştı ki, yeryüzüne sürekli bir güvensizlik ve endişe hakim olmuştu bu yüzden. Birdenbire Balkanlarda kazan kaynamaya başladı yeni yüzyılın başında. Aşırı milliyetçilerle azınlıklar arasındaki savaşlar, bu yüzyılın başında damgasını vurdu. Ve Ortadoğu, dünyanın kanayan yarası olmaya devam ediyor.
İyi başlayamadı bu yüzyıla da dünya! Dünyada bugün daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha fazla eşitsizlik ve daha fazla açlık yaşanıyor. Tüm bu gerçeklerin maskesini düşürdüğü "küreselleşme" ise, doğal olarak artık şüpheyle ve de dikkatle tartışılıyor, "küreselleşme politikası denilen şey, o sahtekar yüzüyle güleryüzlü emperyalizm mi?" gibi...
Dünya iyi başlayamadı bu yüzyıla da! İnsanlık şimdi daha da şaşkın! Eskiden savaşmak için silah istenirdi, şimdi barış için isteniyor... Eskiden savaş için cesaret gerekirdi, şimdi barış için cesur olmak gerekiyor... Eskiden savaş kazanmak için akıllı olmak gerekirdi, şimdi barış için akıl gerekiyor... Dünya, "tek seçenek" veya "seçeneksiz" diye sunulmak ve dayatılmak istenen tek bir düzenin pençesinde kıvranıyor. Az gelişmiş, geri bıraktırılmış veya uygarlık yarışında geri kalmış toplumlar açlık, sefalet ve işsizlikle boğuşuyor...
Kısacası, iyi başlayamadı bu yüzyıla da dünya. Barışın da, demokrasinin de, özgürlüğün de bedeli yine kanla ödeniyor. Barışın da, demokrasinin de, özgürlüğün de yolları yine dikenli tellerle dolu! Karanlık, gülümseyen yüzüyle aydınlığı öyle kuşatmış gibi ki, sanki hiç direnmeden teslim olunması isteniyor en karanlık gecelere.
Öyleyse, insanlık daha terketmemeli umutlarını. Daha iyi, daha güzel, eşit, barış ve kardeşlik dolu, demokratik bir yeryüzü için yüreklerde taşınan o büyük özlem, bu yüzyılda da acı bir çığlık olarak yankılanıyor. Öyleyse, vazgeçmemeli daha barışa ve umuda dair hayallerden, yüreklerde taşınan o büyük özlemlerden...
20. yüzyılda insanlık adına ders çıkarılması gereken çok şey vardı! Dünya devleri bu yüzyılı da barış adına heba etmemeli! İnsanlık izin vermemeli bu yüzyılın da ziyan edilmesine. Önceki yüzyılda olduğu gibi, devletler arası yanlış politikaların bedelini yine halklar ödememeli. Ama yine de bu yüzyıla hiç de iyi başlayamadı dünya. Hal ve gidişat hiç de iyi değil. Tarih boyunca "kaynayan kazan" olan Ortadoğu ve kendi coğrafyamızda yaşatılanlar ve bugün hala yaşananlar da söylüyor bunu.
Yeni bir yüzyıla girer girmez savaş yine öylesine damga vuruyor ki çağa ve bir takım değer yargıları öylesine alt üst olmuş ki; artık dünyada yeni bir şey tartışılacak gibi görülüyor:
"Barış mı daha fazla cesaret istiyor, yoksa savaş mı?"