Geçtiğimiz yıl içinde kentimizdeki okullardan birinde yaşanan ilginç bir olayı anımsıyorum. Bir öğretmen, ulusal bayram için çok beğendiği “Dünyayı verelim çocuklara” isimli şiiri okur. Şiiri de gerçekten çok severek okumuştur. Ama nedense, şirin kime ait olduğuna pek dikkat etmez. Merak edip araştırma ihtiyacı da duymaz.
Sonradan bir arkadaşının “Tebrik ederim, şiir çok güzeldi, ama sen de çok iyi okudun doğrusu” şeklindeki sözleri üzerine, Evet, çünkü çok beğendiğim bir şiirdi. Ama şairinin adını bilmiyorum” karşılığı verir.
Arkadaşının “Aaaa… Nazım Hikmet’in şiirini nasıl bilmezsin. Sınıf kitabında yazıyor ya işte ” yanıtı ise, kendisi için adeta bir felaket haberi gibi olur.
Sonradan bir arkadaşının “Tebrik ederim, şiir çok güzeldi, ama sen de çok iyi okudun doğrusu” şeklindeki sözleri üzerine, Evet, çünkü çok beğendiğim bir şiirdi. Ama şairinin adını bilmiyorum” karşılığı verir.
Arkadaşının “Aaaa… Nazım Hikmet’in şiirini nasıl bilmezsin. Sınıf kitabında yazıyor ya işte ” yanıtı ise, kendisi için adeta bir felaket haberi gibi olur.
“Eyvah!” der bizim öğretmen, “Halbuki o şiiri ne kadar da sevmiş, nasıl da severek okumuştum…”
Garip, ama gerçek…
Belki de Aziz Nesin'lik bir hikaye olacak kadar da komik...
Garip, ama gerçek…
Belki de Aziz Nesin'lik bir hikaye olacak kadar da komik...
* * *
Bizim garip gerçeklerimiz bu kadarla bitmiyor.
Biliyorsunuz, önceki yıl UNESCO tarafından 100. Doğum Yılı dolayısıyla "Nazım Hikmet Yılı" ilan edilmişti. Yukarıda sözü edilen “Dünyayı verelim çocuklara” adını taşıyan Nazım Hikmet’in şiiri de, 100. Doğum yılı anısına, UNESCO tarafından ilan edilen bu anlam nedeniyle, Kültür Bakanlığı’nın önerisiyle Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ilköğretim 5. Sınıf kitaplarına alınmıştı…
Belli çevrelerce hala “vatan haini” olarak görülen Nazım Hikmet’le ilgili UNESCO'nun bu kararıyla, yaşanılan köşeye sıkışmışlık ne kadar da garip... Bir yanda, adı asla yolsuzluğa, soygunculuğa karışmadığı, adam öldürmediği, uyuşturucu işiyle uğraşmadığı halde, sadece düşünceleri ve yazdığı şiirleri nedeniyle onlarca yıl cezaya çarptırılan, idamı istenen, yurt dışına kaçtıktan sonra da hakkında Menderes Hükümeti tarafından “vatan haini” kararı çıkartılan, ama tüm dünyanın şair olarak bugün bile hala saygı duyduğu bir dünya şairi Nazım Hikmet... Öte yanda, katiller, banka hortumlayanlar, adı uyuşturucu trafiğine karışmış, mafya liderleri ile anılanlar ile devleti ve halkı dolandıranların “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla omuzlara alınıp taşınması…
Nazım’ın dediği gibi memleketimden insan manzaraları…
Bir başka yazımda vurguladığım gibi; insanlar ve toplumlar, kendi değer yargıları ölçüsünde duydukları gururla büyür ve o gururla küçülür. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı şu karanlık tablo, bir de gurur duyulan isimlerin kimler olduğuna bakıldığında, daha anlamlı…
Biliyorsunuz, önceki yıl UNESCO tarafından 100. Doğum Yılı dolayısıyla "Nazım Hikmet Yılı" ilan edilmişti. Yukarıda sözü edilen “Dünyayı verelim çocuklara” adını taşıyan Nazım Hikmet’in şiiri de, 100. Doğum yılı anısına, UNESCO tarafından ilan edilen bu anlam nedeniyle, Kültür Bakanlığı’nın önerisiyle Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ilköğretim 5. Sınıf kitaplarına alınmıştı…
Belli çevrelerce hala “vatan haini” olarak görülen Nazım Hikmet’le ilgili UNESCO'nun bu kararıyla, yaşanılan köşeye sıkışmışlık ne kadar da garip... Bir yanda, adı asla yolsuzluğa, soygunculuğa karışmadığı, adam öldürmediği, uyuşturucu işiyle uğraşmadığı halde, sadece düşünceleri ve yazdığı şiirleri nedeniyle onlarca yıl cezaya çarptırılan, idamı istenen, yurt dışına kaçtıktan sonra da hakkında Menderes Hükümeti tarafından “vatan haini” kararı çıkartılan, ama tüm dünyanın şair olarak bugün bile hala saygı duyduğu bir dünya şairi Nazım Hikmet... Öte yanda, katiller, banka hortumlayanlar, adı uyuşturucu trafiğine karışmış, mafya liderleri ile anılanlar ile devleti ve halkı dolandıranların “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla omuzlara alınıp taşınması…
Nazım’ın dediği gibi memleketimden insan manzaraları…
Bir başka yazımda vurguladığım gibi; insanlar ve toplumlar, kendi değer yargıları ölçüsünde duydukları gururla büyür ve o gururla küçülür. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı şu karanlık tablo, bir de gurur duyulan isimlerin kimler olduğuna bakıldığında, daha anlamlı…
* * *
“Dünyayı verelim çocuklara” şiiri, AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanı’nın talimatıyla, ilköğretim kitabından çıkarılıyor şimdi. Talim Terbiye Kurulu tarafından alınan bu karar, “Bu şairden yazı alınması uygun değildir” gerekçesine dayanıyor. Ve bastıkları kitaba izin almak için başvuran yayınevine de “Nazım Hikmet’in şiirinin kitaptan çıkartılması” şartı öne sürülüyor… Hem yazının başında andığım öğretmenin, hem Başbakan Tayyip’in şiirseverliğini (!) kutlamak gerekir belki de?
* * *
3 Kasım seçimlerinin hemen ertesi günü, Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye, bundan sonra özgürlükler ve demokrasi ülkesi olacaktır” sözleri de tabii buradaki bir başka gariplik tablosu yaratıyor. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” buraya biraz gidiyor.
Acaba, Tayyip Erdoğan’ın o kendine özgü garip özgürlük ve demokrasi anlayışı ile nasiplendirmek istediği çevreler sadece şeriatçı düşünceler ve tarikatçı çevrelerden mi ibaret? İkide bir şiiri ne kadar çok sevdiği anlatılan, sadece okuduğu bir şiir yüzünden cezaevine girdiği ileri sürülen, şimdi ise Başbakan olan Tayyip Erdoğan, sadece yazdığı şiirleri ve düşünceleri yüzünden cezaevlerinde çürütülmeye çalışılan dünya şairi Nazım Hikmetkonusunda acaba ne düşünüyor?
Şairinin kim olduğu bir türlü kanıtlamayan bir şiir yüzünden cezaevine girdiğini ileri sürüp“mağdur”u oynayan şimdinin Başbakanı Tayyip, yaptığı mitingler ve konuşmalarından birinde acaba Nazım Hikmet’in de bir şiirini okumayı düşünür mü?
Fırsat bu fırsattır işte.
* * *
Bazen merhum Özal’ı yad etmeden olmuyor galiba.
Çünkü, hiç olmazsa Özal, “Ben hayatta sadece çizgi roman okurum. En çok da Red Kid’i okurum” diyebilecek kadar dürüsttü.
3 Haziran doğum günüydü Nazım Hikmet’in…
Bu yıl da kulağını işte böyle çınlatmış olduk...
Belki de Nazım Hikmet vatan hainliğine devam etmeli daha...