Onları düşler tarlasında gezinen minik yolculara benzetirim çoğu kez. Gezindikleri düşlerse, çocukça düşler. Ama minik kafalarında kendilerinin kurup yönettikleri kocaman düşler...
Bu düşlerde çoğu kez tek özne olarak hep kendileri vardır. Ve de mutludurlar. Çünkü hep pembedir düşleri.
Aslında pembeyi de, mutluluğu da sadece düşlerde, kendilerinin kurdukları düşlerde yaşayabiliyorlar, yaşamın kendilerine dayattığı gerçeğe inat. Çünkü günümüz Türkiye'sinin yaşam koşulları ve ekonomik durum daha şimdiden onların önüne kocaman bir gerçekliği dayatmış. Ailelerin yaşadığı geçim sıkıntısı, işsizlik ve açlık, Türkiye manzarasında göze çarpan bir başka resmi de öne çıkartmış: Çalışan çocuk gerçeği!
Daha yaşları 7 ile 15 arasındayken, memleketimizin ekonomik koşullarının dayattığı, ailelerin geçim sıkıntısının yarattığı bir sorumluluğu da minicik omuzlarına yüklenivermiş halde bulmuşlar kendilerini bir gün. Her biri de çocukluk çağlarının çalışma gerçekliğini sanki birer vatandaşlık belgesi gibi taşıyorlar sırtlarında. Çünkü her çocuk borçlu doğuyor artık Türkiye'de.
Çalışmak asla utanç verici değil. Üstelik onurlu da. Bu nedenle kimi zaman ayakkabı boyacılığı yaparken, kimi bir simitçi tablasıyla, kimi bir kutu cikletle sokakları arşınlarken, kimileri de kağıt mendil veya peçete satarken asla utanç duymuyorlar. Sadece bir parça burukluk vardır yüreklerinde. Henüz çocukluk çağlarında, henüz daha oyuna bile doyamadan, acımasız hayat koşullarının kendilerini "okuyan çocuk" yerine "çalışan çocuk" karakterine dönüştürdüğü için...
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz cumartesi günü topluma sesleniyor ve herkese öğüt veriyordu:"Vakit kaybetmeden 3 çocuk yapın!"
İnsan ister istemez düşünüyor tabii, acaba dalga mı geçiliyor toplumla diye. Çok değil, daha 6 ay önce "dünyadaki ekonomik kriz bizi etkilemez, bize teğet geçer" diyen, ama geçtiğimiz günlerde de "krizin bizi hiç etkilemediğini söyleyemeyiz" diyen Başbakan'ın, işsizliğin had safhada olduğu, geçim sıkıntısının pek çok dramlar yarattığı bir topluma verdiği öğüttü bu!
Toplum kendisinden işsizliği çözmesini, geçim derdini sona erdirecek, ekonomik refah ortamını yaratacak çözümler beklerken, kendisi de bu toplumdan "vakit geçirmeden 3 çocuk yapmasını" istiyor.
UNESCO, hazırladığı 2009 yılı raporunu manşetten "ekonomik koşullar ailelerin refahını olumsuz etkiliyor" şeklinde duyuruyor.
İşte Pazartesi günkü manşet haber: Memur sendikaları, AKP Hükümeti ile yaptıkları görüşmeler sonucunda kendilerine verilen 2,5+2,5 zammı, kendilerine yönelik bir aşağılama ve hakaret olarak alıp, 25 Kasım tarihinde yurt genelinde grev yapmaya karar veriyorlar. Bu manzarada Başbakan Erdoğan'ın ailelere verdiği "3 çocuk yapın" öğüdü neye denk düşüyor peki? Ülke gerçeklerinden habersizlik mi, yoksa gerçekleri görmezden gelmek mi?
Ve Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nce yayımlanmış bir bültende yer alan haber: "Sokakta çalışan çocuklar da ailelerinden alınarak yatılı okulla verilecek."
Herşeyin başı eğitim tabii ki. Eğitimsiz bir toplum olduğumuzu yadsıyamayız. Ama toplumumuzun bugün yaşadığı ve aslında bir ekonomik dram diye tanımlanması gereken bu"çalışan çocuk gerçeği" eğitimsizlik değil, dibe çökmüş ekonomi nedeniyledir.
Çalışan çocuk yerine okuyan çocuk ya da bilgisayarla internette sörf yapan çocuk örneklerini yaratabilmek için, öncelikle ailelerin refah düzeyini yükseltmek gerekir. Bozuk düzenin babalarını işsizliğe, aileleri sefalete ve açlığa mahkum ettiği bir çocuğun kaderi olmamalı sokakta çalışmak. İktidarların yanlış ve çarpık ekonomik politikalarının bedelini daha çocuk yaşta ödemeye başlayan bir toplum yaratılmışsa, elbette bunun suçunu ailelerde değil, kendi yanlış politikalarının yarattığı ekonomik krizi bir kambur gibi toplumun sırtına yükleyen iktidarda ve zihniyette aramak gerekir.
Yoksa ekonomik koşulların çalışmak için sokağa döktüğü çocukları ailelerine rağmen zorla yatılı okullara göndermekle sadece göz boyanır. Onlar ekonomik krizin pençesinde kıvranan bu ülke manzarasında sadece çalışan çocuk. Tabii şimdilik. Çünkü ülkenin ekonomisi soyguncu ve vurguncu zihniyetlerin pençesinden kurtulamadıkça çocukların kaderi sadece bu kadarla da kalmayabilir.
AKP, ekonomik istikrar ve refah vadederek iktidara geldi ve 7 yılı aşkın zamandır iktidarda. İşte bugünün ekonomik manzarası: 2009 yılının kasım ayına doğru gidilirken, memurları yurt genelinde greve gitmek zorunda bırakıyor. KESK ve Kamu-Sen'e bağlı memurlar yurt genelinde iş bırakma eylemi yapmaya karar verdi. Yani toplumdaki tüm kesimlerin derdi belli: Önce iş, önce ekmek...
Acaba Başbakan Erdoğan şimdi de onlara "grevden daha hayırlı çözümler var, grev yapacağınıza gidin vakit geçirmeden çocuk yapın" der mi?