Turgutlu’da, yapılan zulümleri içlerine sindiremeyip, direniş cephesine katılmak üzere ilçeden ayrılanlar da olmuştur. Bunlar arasında sayılabilecek isimler de: Binbaşı Op. Dr. İsmet Bey, yedek subay Süleyman Bey (Hararlı), kavaf Rıza Bey (Kayahan) ve dava vekili Hulusi Bey (Zümrütdağ) ilk sayılabilecek olanlar. Bu kişiler Anadolu’ya giderek Kuvvayı Milliye Hareketi içinde yer almışlardır... Bu başkaldırı, gözlerdeki gaflet perdesinin sonunda yırtılmış olduğunun da bir göstergesidir. Yöremizde, işgal altındaki bölgelerde yapılan zulüm, yaşanan acılar, aslında gaflet içinde olanların yeterince gözlerini açmalarına da etken olmuştur bir bakıma. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkarak başlattığı “ulusal direniş hareketi”, şimdi de Anadolu’nun her yerinde, bir “uyanış” ile de bütünleşiyor ve bu ulusal uyanışla birlikte giderek daha da yayılmaya başlıyordu. Saray ve yönetiminin uyuşturduğu “bir halkın uyanışı”, emperyalist güçler tarafından işgal ve esir edilmek istenen “bir ulusun başkaldırısı”dır bu... Turgutlu’daki zulme içerleyip, Anadolu’ya giderek Kuvvayi Milliye Hareketi içinde yer alan, Anadolu halkının emperyalizme karşı başlatacağı “bağımsızlık” ve “kurtuluş” mücadelesine aktif olarak katılan, az önce ismini saydığım bu kişilerden başka, işgal öncesinde de Turgutlu’dan ayrılarak Bekir Sami Bey’in önderliğindeki direniş cephesine katılanlar olduğunu "Çember ihanetle daha da daralıyor" adlı bölümde de görmüştük. Tüm bu kişiler hakkında anlatılanlar ise şöyledir: Yüzbaşı Süleyman Sururi: Turgutlu Askerlik Şubesi görevlisidir. İzmir’in işgalinden hemen sonra, Ege’de bir direniş cephesi oluşturmak ve dağılan İzmir’ deki Türk kolordusunu toparlamak, Manisa’da halkın silahlandırılması için 17. Kolordu Komutanlığı görevine atanan Albay Bekir Sami ve yaveri Yüzbaşı Selahattin, aldıkları görevi yerine getirmek üzere İstanbul’dan bindikleri Gülnihal adlı vapurla Bandırma’ya doğru yola çıktıklarında, aynı vapurda Turgutlu Askerlik Şubesi’ne atanan Yüzbaşı Süleyman Sururi ile tanışırlar. Bandırma’da indiklerinde burayı Yunan bayraklarıyla donatılmış bulan ve bu yüzden Manisa’nın da işgal edildiği sanısına kapılan Bekir Sami Bey ve Yüzbaşı Selahattin ile birlikte doğrudan Akhisar’a giden Yüzbaşı Süleyman Sururi, burada Bekir Sami Bey’in komutasında oluşturulan Ege Direniş Cephesi içinde görev alır. Turgutlu’nun işgal edildiği 29 Mayıs 1919 gününün akşamı, Alaşehir’de Ulucami’de Bekir Sami Bey ve ilçe Kaymakamı Bezmi Nusret Bey’in de katıldığı bir toplantı düzenler. (Bu toplantıdan bir gün sonra, askeri depodan alınan 200 silah halka dağıtılarak, Alaşehir halkı silahlandırılır.) Yüzbaşı Süleyman Sururi, Bekir Sami Bey tarafından Alaşehir irtibat subaylığına atanır ve daha sonra Turgutlu’dan gelerek direniş cephesine katılan yedek subaylar Rıza Çetin ve Zahit Zühtü (Akıncı) ile Şakir Bey (Ünalan) ve Ali Dayı adlı şahıslarla birlikte, Alaşehir’de Mustafa Bey’in kurduğu Milli Müfreze’de görev alır. Kasaba’dan sonra Ahmetli’yi de işgal ederek Salihli’ye doğru ilerleyişini sürdürmek isteyen Yunan işgal kuvvetlerini durdurmak için, 12 Haziran 1919’da Yunanlı komutan Albay İskandilis komutasındaki Yunanlı birliklerle Türk kuvvetlerinin yap-tığı ilk çatışma olan ünlü “Dereköy çatışması” sırasında, daha önce Turgutlu ta-rafından gelerek Alaşehir'deki Bekir Sami Bey’in komutasına giren 68. Alay’ın bir taburuyla, 59. Topçu Alayı’na Yüzbaşı Süleyman Sururi komuta etmiştir. Bu çatışmadan bir gün sonra Alaşehir’de yapılan heyet toplantısına Kasaba delegesi olarak katılır. (13 Haziran 1919 tarihinde Alaşehir’de toplanan bu heyet “Kuvvayı Milliye Heyeti” adını da almıştır.) Ege Direniş Cephesi’nin kongrelerinde ve Alaşehir Kongreleri’ne Turgutlu’yu temsilen katılmış, Kocaimamoğlu Süleyman Sururi Bey adıyla, bu toplantılarda Kasaba Delegesi sıfatıyla yer almıştır. Dönemin Alaşehir Kaymakamı Bezmi Nusret Bey (Kaygusuz), anılarında, Yüzbaşı Süleyman Sururi’yi şöyle tanımlar: “Süleyman Sururi, cidden cesur, hamiyetli, vatansever ve fedakar bir subaydı. Ancak, Süleyman Askeri Bey’in idaresindeki Teşkilatı Mahsusa’da uzun süre çalışmış olduğu için o zihniyeti benimsemişti. Sağını solunu gözetmez, ezici ve kırıcı bir karakter taşırdı. İdare edilmesi çok güç idi.” (Bezmi Nusret Kaygusuz-Bir Roman Gibi, 1955) Uşak ve Gediz’deki karakol teşkilatının örgütlenmesinde önemli rol oynayan Süleyman Sururi’nin kişiliğini, Alaşehir-Uşak Hey’et-i Merkeziye Başkanı İbrahim (Tahtakılıç) Bey imzasıyla 24 Kasım 1919 tarihinde 23. Tümen Komutanlığı’na gönderilen şu telgraf da tanımlar: “Kütahya’da Kuvvayı Milliye Kumandanlığıyla istihdam edilen Yzb. Süleyman Bey hakkında bazı guna şikayet vuku bulmakta ve Hey’et-i Merkeziye azasından iki zatın dahi mumaileyh hakkındaki istihbar edilen hallerini tahkike merkezi alakadar görmeleri dolayısıyla tahkikat icrasını talep etmektedirler. Filhakika mumaileyhin asabi ve titizliği makam-ı samilerince dahi malumdur. Halbuki bu gibi ahvalde ağır başlılık halk nazarında daha güzel tesir yapacağı açıktır. Binaenaleyh mumaileyhin bu gibi müstakil ve idari işler başından alınarak diğer işlerde istihdamı işin gereğine uygun olacağı mütalaasındayız...” (Tekeli&İlkin - Ege'deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı'na Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (TahtaKılıç) Bey, Sf: 408, 409) Rıza Çetin Bey (1890-1974): Turgutlu’da yedek subaylık görevindeyken, İzmir’in işgalinden hemen sonra, Yunan işgalinin Manisa ve yöresine de ilerleyebileceği olasılığı üzerine, Alaşehir’de bulunan Bekir Sami Bey’le temas kurarak, yanındaki birkaç Kasabalı ile birlikte Alaşehir’e gitti ve buradaki direniş cephesine katıldı. Burada, direniş cephesine katılan gönüllü erler ve halktan kimselerin askeri eğitim ve öğretimi işlerinde Rıza Çetin Bey sorumlu olarak görev yaptı. Yunan işgal birlikleri ile Türk direniş gücünün ilk kez karşı karşıya geldikleri 12 Haziran 1919’daki Dereköy Çatışması’nda, Alaşehir’den gelen 68 kişilik müfrezeye de komuta etti. Ayrıca, küçük müfrezesiyle, Kurtuluş Savaşı sürecinin gelişmesi sırasında gerilla savaşları da vermiş, özellikle de Ödemiş ve Kömürcü sivrisi yörelerinde yaptığı ani baskınlarla işgal güçlerini bir hayli rahatsız etmiştir. Ödemiş ve Tire yöresinde düşmana baskınlar yapan Gökçen Efe ile Alaşehir’ deki direniş cephesi arasındaki bağlantıyı sağlayan kişi olarak da bilinir. Savaş sırasında yaralandığı ve gazi olarak beş kurşun yarasını gururla taşıdığı anlatılır. (Prof. Dr. Sina Akşit– Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi-Cilt: 2, Sf: 27) Cumhuriyetin ilanından sonra, Turgutlu’da CHP İlçe Başkanlığı, Türk Ocağı ve Halkevleri başkanlığı görevlerinde bulundu. Zahit Zühtü (Akıncı) Turgutlu’da yedek subaylık görevini yapmaktayken, Rıza Çetin Bey ile birlikte Alaşehir’e giderek yurdun işgal edilmesi çabalarına karşı mücadele etmek üzere buradaki direniş cephesine katıldı. Zahit Zühtü Bey de, 12 Haziran 1919’daki Dereköy Çatışması’na katılmış, bu çatışmada Alaşehir’den gelen müfrezeye komuta eden isimlerden biridir. Gediz bölgesindeki Akıncı Müfrezesi’nde, kurtuluş savaşının başlangıcı sürecinde verilen çete savaşları süresince komutanlık görevi de yapmıştır. Özellikle bu yörede verdiği gerilla mücadelesi, işgalcilere yaptığı ani baskınlarla etkili olduğu söylenir. Zahit Zühtü Bey, Kasaba’da Kuvvayi Milliyeciler için istihbarat görevini üstlenmiş olan Kasaba Rüştiye Mektebi Müdürü ve tarih öğretmeni İbn-i Cinni İsmail Hakkı Bey (Cinni Hoca) ile de irtibat içinde bulunarak, kendisinden aldığı bilgileri Mustafa Necati ve Vasıf Çınar beyler aracılığı ile Kuvvayi Milliye’ye ulaştıran isim de olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra, Turgutlu’da Belediye Başkanlığı görevinde de (1933-”934) bulunmuş olan Zahit Zühtü Akıncı, il genel meclisi idare üyeliği hizmeti de yaptı. Sonraları da ticaretle uğraşmaya başladı. Binbaşı Op. Dr. İsmet Bey: Turgutlu’da görev yaparken, yunan işgal kuvvetlerinin burayı işgalinden büyük rahatsızlık ve endişe duyanlardan biriydi. Yunan işgalcilerin Kasaba’daki Türklere yönelik zulümleri başladığında da bu duruma isyan ederek, Süleyman Bey, Kavaf Rıza ve Hulusi Bey ile gizlice yaptıkları bir plan üzerine Turgutlu’dan ayrılırlar ve Anadolu’ya geçerek Kuvvayı Milliye hareketine katılırlar. Op. Dr. Binbaşı İsmet Bey, kurtuluş Savaşı sürecinde hem operatör doktor, hem subay olarak çeşitli görevlerde bulundu. Aslen Turgutlulu olmamasına karşın, bir “Turgutlu aşığı” olarak tanımlanan İsmet Bey, emekliliğinden sonra da Turgutlu’ya yerleşti. Pratisyen hekim sayısının parmakla bile sayılamayacak kadar az olduğu o yıllarda, Kasaba halkına pratisyen hekim olarak da hizmet verdi. Süleyman Bey (Hararlı) Turgutlu’da yedek subaylık görevindeydi. Turgutlu’nun işgalini yaşadı. Yunan işgalcilerin bir süre sonra yöredeki halka yönelik baskı, zulüm ve cinayetlerinin başlamasını içine sindiremeyerek Turgutlu’dan gizlice ayrılıp Anadolu’ya geçen Süleyman Bey, burada Kuvvayı Milliye hareketine katılarak, ulusal kurtuluş mücadelesinde bir sıra savaşçısı olarak görev aldı. Kurtuluş savaşından sonra İstanbul’a yerleşen Süleyman Bey, cumhuriyetin ilanından sonra da İstanbul’un Türbe semtindeki Mezarlıklar Müdürlüğü görevinde bulundu. Kavaf Rıza (Kayahan) Kasaba’nın işgali sonrasında, Yunan işgal güçlerinin halka yönelik zulüm uygulamaya başlamasının ardından, Op. Dr. Binbaşı İsmet Bey, yedek subay Süleyman Bey ve dava vekili Hulusi Bey ile birlikte Kasaba’dan ayrılan Rıza Bey de, Anadolu’ya geçerek Kuvvayı Milliye hareketine katılan isimlerden oldu. Kurtuluş Savaşı süresinde bir sıra neferi olarak görev yaparken, “Büyük Taarruz” sırasında da, 26 Ağustos’ta, Afyon’da savaştı. Kurtuluş savaşından sonra, Kasaba’da kavaflık işiyle meşgul oldu. Bulunduğu birlikte savaş sırasında yakın dost olduğu Agah Bey’in Afyon cephesinde şehit düşmesinden çok etkilenen Rıza Bey, doğan tek oğluna da sevgili dostunun anısına Agah adını verdi.
Hulusi Bey (Zümrütdağ) Kasaba’da dava vekilliği görevindeyken, işgal günlerinde işgalcilerin zulümleri başladığında, Kasaba savcısı İbrahim Ethem Efendi ve onun gibi bir çok makam sahibi kişilere yapılan zulümler kendisini derin bir şekilde rahatsız etmeye başladı. Binbaşı Op. Dr. İsmet Bey, yedek subay Süleyman Hararlı ve kavaf Rıza ile birlikte, işgalcilerin zulümlerini içine sindiremeyen Hulusi Bey de, gizlice Kasaba’dan ayrılarak Anadolu’ya geçti ve Kuvvayı Milliye hareketi içinde yer aldı. Kurtuluş savaşından sonra da Kasaba’da dava vekilliği görevine devam etti. İşgal öncesinde Kasaba’dan ayrılarak Alaşehir’e giden ve buradaki direniş cephesine katılan Ali Dayı adındaki yurtsever hakkında ise kesin bilgilere ulaşabilme şansım olamadı. Kimliği sadece “Ali Dayı” olarak bilinen bu yurtseverin, Kurtuluş Savaşı sırasında şehit düşmüş olabileceği olasılıklarından da söz edilmiştir. Açık kimliği hakkında pek fazla bilgi elde edilememesi de buna dayalı bir durum olmalı... Ancak, ünlü Dereköy Çatışması’na katıldığı ve bu çatışmada Alaşehir’den gelen müfrezeye komuta edenler arasında yer aldığı da bilinmektedir. (Teoman Ergül-Kurtuluş savaşında Manisa, Sf: 68) |