"Kasaba"nın anlamı | |
Yöremizdeki ilk yerleşim konusunda, görüldüğü gibi çok farklı görüşler ileri sürülebiliyor. Bunun nedeni de, Turgutlu tarihinin bugüne dek hep “bilinemezlik” ve “gizem” diye tanımlanabilecek bir sis bulutu altında kalması, “bilgi eksikliği” ve bunun yarattığı “boşluk” için, bir şekilde bu bilgi eksikliğini giderme ve boşluğu doldurma çabaları da olabilir... Manisa Müzesi Müdürü Hasan Dedeoğlu’nun açıklamalarına göre; bugünkü Turgutlu’nun çevre köyleri ile birlikte yerleşim merkezi, antik dönemde Lidya bölgesinin güney batısında ve Trokettadenilen kent de Turgutlu’nun güneyinde, Bozdağ’ın kuzey yamacındadır. Yapılan araştırmalarda,Dağmarmara yakınlarındaki Karaköy’de saptanan arkeolojik bulgulardan, Troketta’nın burada olabileceği ileri sürülür. Ayrıca; Musacalı-Sinirli ve Urganlı Yeniköy arasında ve Niganlı Yeniköyarasında bulunan kalıntılardan, burada da bir Greko-Pers yerleşiminin olduğuna ilişkin bir tümülüs saptandığı da görülmüş, Dedeoğlu, burasının Bizans döneminde “bir kale ile tahkim edilmiş”olduğunu söylemiştir. (Dünya Gazetesi, Ekonomi-Politika Bölge Eki, 16 Ocak 2001, Sf: 8 ) Bütün bu bulgulardan yola çıkan Bilge Umar ise, şöyle bir tez ileri sürer: “Turgutlu kazasının Turgutlu Türkmenleri tarafından kurulduğu iddia edilmekte ise de, bölgeye gelmiş Turgutlu aşiretinin varlığı bilinmediği için, Turgutlu adının Troketta’dan bozma olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır...” (Bilge Umar - Türkiye’deki Tarihsel Adlar, Sf: 802) Bu da, bir dönem yerleşimin imparatorluk devrinde adına eklenmiş olan “Kaisaria” sıfatı dolayısıyla ve Kaisaria Troketta olarak anılması nedeniyle, “Kaisaria Troketta”nın, Bilge Umar’ın tezinde“Turgutlu Kasabası” olarak bir çağrışım yaptığını yansıtıyor. Ayrıca yine bu teze göre de, ilçemizin ilk yerleşiminin de Urganlı yakınlarında ya da Bozdağ eteklerinde kurulmuş olması söz konusu olabiliyor... Önceki bölümlerde de sık sık vurguladığım gibi, yöremizdeki “kentleşme” anlamındaki ilk yerleşimin M. Ö. (Milattan önce) değil de, M. S. (Milattan sonra) devirlerde ve Bizans’ın merkezi idaresi sırasında kurulduğu anlaşılıyor. Tarih öncesi çağlardaki uygarlıklar sırasında bir yerleşim yeri olarak adı geçmeyen ve bilinen en eski adı “Kasaba” olan bugünkü kent merkezinde, büyük olasılıkla M. S. 1000’li yıllardan itibaren bir Rum yerleşiminin başlaması söz konusu olabilir... İlçenin eski adı olan “Kasaba” adının taşıdığı anlamdan yola çıkıldığında, ilk yerleşimin, en geç Bizans döneminde başladığını söylemek gerekiyor. Çünkü her açıdan bakıldığında, kentimiz, bölgede son derece stratejik alanda kurulmuş bir yerleşim. Lidya döneminde yaptırılmış olan ve bölgenin bir ticaret merkezi olmasına hizmet eden Kral Yolu (Kervan Yolu) güzergahını izleyen bir çizgide yerleşim kurulmuş... Eski dilde “kasaba” olan kelimenin Türkçe anlamı ise “berkitilmiş kent” demektir. Günümüzde ise, idarecilik alanında, ilden küçük ve bucaktan büyük, ilçe benzeri yerleşim yerleri için “kasaba” tanımı kullanılır. Tarihte ise, “kasaba” kelimesinin taşıdığı anlamlar çok daha büyüktür. Eskiden İslam dünyasında, bir ülkenin veya bir şehrin iç kısmına da “kasaba” deniliyordu. Bir reis ve askerlerinin oturduğu müstahdem kale ve bu tür bir kalesi olan şehir ve kazaların önemli yerleri için de bu kelime kullanılırdı. Bazı şehirlerde, şehrin dışındaki ikinci bir şehir gibidir de. Özellikle 17. Yüzyılda, Fas’ta“Şerifiler” ve “Aleviler” devrinde, “Şerif”in şehir dışında şehri korumak için yaptırarak küçük garnizonların emrine verdiği ufak kalelere ve kabilelerin verdiği askerlere ayrılmış etrafı surlarla çevrili yerlere de “kasaba” denilirdi. (Meydan Larousse, Cilt: 7, Sf: 47, 48) Avrupalılar ise, kelimenin tam kapsamını genişleterek, şehir dışındaki önemli reislerin ikametgahlarına ve Atlas’taki tüm müstahkem binalara ve Arap mahallelerinin tümüne “kasaba” adını verdiler... Bu tanımlamalardan yola çıkarak, ilçenin eskiden “Kasaba” olarak adlandırılmış olma nedeni düşünüldüğünde, karşımıza çıkan olasılıklar arasında ilk olarak “eski bir Rum kasabası” genel kanısı ve Lidya dönemine Troketta adıyla kurulmuş olan yerleşimin Bizans döneminde stratejik konumu nedeniyle bir kale ile tahkim edilmiş olması, Bilge Umar’ın yöremizin ilk yerleşiminin (Kaisaria Troketta’nın yaptırdığı çağrışım da göz önüne alındığında) Troketta olabileceği yönündeki tezini akla getiriyor... Ancak, Bilge Umar bu tezini, tarihte “Turgut aşireti”nin olmadığı varsayımına dayandırarak ileri sürüyor. Oysa ileride göreceğimiz gibi, “Turgut aşireti” diye bir aşiret vardır. Ve bu gerçek de Umar’ın tezini geçerli kılmıyor... Öte yandan, yöreye “Kasaba” adının verilişine ilişkin başka bazı iddialar da, bu adın 17. Yüzyıldan itibaren verildiği şeklinde. Örneğin; Feridun M. Emecen de, “Turgutlu 17. Yüzyılda Celali isyanları sırasında büyük zarar görmüş, eşkıyadan korunmak için köyün etrafına sur dahi inşa edilmiştir. Bu arada köyün korunmasının bulunması, nüfusunun kalabalıklaşması ve en önemlisi üretim ve zenginliği dolayısıyla köye Pazar kurulması kararı da alınmıştır. (21 Mart 1610). Bu surların yıkılması sonraları sorun haline gelmiştir.” (Feridun M. Emecen - 16. Yüzyılda Manisa Kazası, Sf: 213) der. Op. Dr. M. N. Dinçsoy, babası İbn-i Cinni İsmail Hakkı Bey’in tarihsel arşivinden de yararlanarak, söz konusu bu “sur”ların tarihin çok eski çağlarından kaldığını ve köy halkı tarafından Celali isyanları sırasında kendilerini koruyabilmek amacıyla genişletilerek “onarıldığını” söylüyor. (Opr. Dr. M. Niyazi Dinçsoy, A.g.e., Sf: 188) “Celali eşkıyaları ile suhtelerin saldırılarından korunmak için yapılan bu duvar, zamanın Saruhan Sancak Beyi’nin adamlarınca halktan kolayca talanlarda bulunmak düşüncesiyle yıktırılmak istenmiş ise de, halk da duvarın yıkılmaması için direnmiş ve saraya başvurmuştur. Saraydan gönderilen Sultan 1. Ahmet’in (1603-1617) 13 Mart 1609 tarihli fermanı üzerine surun yıkılması önlenmiştir. Halkın, Saruhan Sancak Beyi’ne karşı kazandığı bu hak ve galibiyet üzerine, buraya zafer ve galibiyet anlamına gelen “Yengi Kasabası” ve bir anlamda“Zafer İstihkamı” denilmiş ve bu ad zamanla... Sadece “Kasaba” olarak kalmıştır. Ama öte yandan, 1300-1369 yılları arasında yaşamış olan Mısırlı ünlü seyyah İbn-i Batuta da, yazmış olduğu ünlü eseri “Seyahatname”de bu konuya ilişkin ilginç denilebilecek kayıtlarda bulunmuş. 1332 yılında Anadolu’yu gezen ve izlenimlerini aktaran İbn-i Batuta’nın eserinde, kentin 1442’de değil, bundan birkaç yüzyıl önce “Kasaba” adıyla kurulduğu belirtiliyor. (İbn-i Batuta - Seyahatname, Sf: 254, 255) Bu da bize bu “sur”un 17. Yüzyılda değil, Hasan Dedeoğlu’nun da söylediği gibi (5), en geç Bizans döneminde yöredeki höyük etrafını, stratejik konumu nedeniyle bir “kale ile tahkim etme” ve dolayısıyla burayı “berkitilmiş bir kent” e dönüştürme olayını anımsatıyor. Ayrıca, yöreye çok geniş bir zaman dilimi içinde “Kasaba” adının verilmesinin neden bu denli çok ve çabuk bir şekilde ve hemen kabul görmüş olabileceği konusunu da aydınlatıyor. Ya da bu son örnek, yöremizin bir dönem niçin “Kasaba” olarak anıldığı konusunu olmasa da, yöredeki ilk yerleşimin 1442 yılından yüzlerce yıl öncesinden başladığını aydınlatacak niteliktedir. Ancak, incelemeler yapmak üzere ülkeye davet edilen ünlü Fransız arkeologu Charles Texier, 1832-43 yılları arasında Batı Anadolu’da yaptığı incelemelerini aktardığı ve 1862 yılında yayımladığı kitabının 2. Cildinin 79. Sayfasında, yöreye “Kasaba” adının verilmesine neden olacak “berkitilmiş bir yer” bulunmadığı halde, buraya “Kasaba” adının verilmesini hayretle karşıladığını belirtir. “Bu ovanın sonunda “Kasaba” adında küçük bir şehir vardır. Bu kelimenin Türkçe anlamı “berkitilmiş” demektir. Fakat, şehirde az bile olsa, böyle bir istihkam belirtisi yoktur.” Texier’in bu şekildeki açıklamasının nedenini, yöreye 200 yıl sonra gelmesi ve söz konusu surların da ilçe merkezi dışında ve Urganlı yakınlarında kalmasından kaynaklanıyor olabilir. Daha önceki bölümlerde, bazı kaynaklardan verdiğimiz örneklerde, yöremizde 1442 yılında ve 2. Murat döneminde gerçekleştirilen yerleşim, yalnızca yöreye gelen ilk Türk aşiretinin yerleşimini açıklamak bakımından bir anlam taşıyor. Batuta’nın yazdıkları bir ölçü olarak alındığında ise, yöredeki yerleşimin, Kasaba adıyla olmasa bile, bu tarihten yüzlerce yıl önce var olduğu görülüyor. Tarihi kayıtlara göre; Aydın, Selçuklu hükümdarı Keyhüsrev tarafından 1280 yılında alınmış ve Türklerin egemenliğine girmiştir. Saruhan Beyliği’nin yöremize yerleşmesi ise 1250 olarak gösterilir. Manisa ise Saruhan Beyliği tarafından 1313 yılında alınarak beyliğin egemenliğine girer. “Sağlamlaştırmak” anlamına gelen Türkçe bir kelime olan “berkitmek”, idarecilik alanında ise daha çok “tahkim etmek” veya “üslenmek” anlamında kullanılır. Bu anlamda “berkitilmiş kent” ve benzeri yerleşimlerden söz edildiğinde, askeri ve siyasi anlamda idari ve savunma yönü güçlendirilerek sağlamlaştırılan, tahkim edilen yerleşim yerleri anlaşılır. | |