'Yağma Yasası' ve Sardes şirketine karşı Çaldağı'ndan yükselen ses: | |||
'Çaldağı'nı çaldırmayacağız, çevre ve insanlık düşmanı bir projeye izin vermeyeceğiz' | |||
10 Temmuz 2010 Cumartesi günü saat 18.00'de Turgutlu'da çevre gönüllüleri ve yaşam savunucuları bir basın açıklaması yaparak, Türkiye'deki çevresel sorunlar ve AKP Hükümetinin çıkardığı Madencilik Yasası'na karşı tepkilerini dile getirdi. Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi tarafından düzenlenen basın açıklamasında Turgutlu'daki Çaldağı mücadelesine destek veren tüm sivil toplum örgütleri, bunların bileşiminden oluşan TURÇEP, TEMA Vakfı İzmir Temsilciliği, EGEÇEP, FOÇEP ve Green Peace gibi çevreci kuruluş temsilcileri ile Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Emekli-Sen, Bedensel Engelliler Derneği, ADD, CHP ve BDP de yer aldı. Çevreci kuruluşlarca "vahşi madencilik", kimi kuruluşlarca "yağma yasası" olarak tanımlanan "Yeni Madencilik Yasası"nın protesto edildiği basın toplantısının öznesi ise İngiliz Sardes şirketi tarafından dünyada ilk defa Turgutlu'da uygulanacak olan "sülfürik asit liç yöntemiyle açık nikel işletmesi projesi" ve bu projenin uygulanacağı Çaldağı oldu. Basın açıklamasının yanı sıra bazı ilginç görüntülerin yer aldığı etkinlikte, İzmir ve diğer yerlerden gelen çevreci kuruluşlardan başka, özellikle Çaldağı'ndaki maden işletmesinden en fazla etkilenecek Çampınar ve Sarıbey köyünden gelen kadınlar dikkat çektiler. Basın açıklamasının ardından yapılan bir etkinlik de etkinliği düzenleyenlerden Hayri Bökü'nün Çaldağı mücadelesi ve vahşi madenciliğe karşı mücadeledeki kararlılığı sembolize eden bir gömlek giymesi oldu. Etkinliğe katılanların yoğun alkışları altında gömleği giyen Hayri Bökü, daha sonra yaptığı konuşması sırasında Çaldağı ile ilgili tarihten bir anısını anlattı. Bu anıyı okumak için tıklayınız: Hayri Bökü anlatıyor | |||
| |||
Yaklaşık 1 saat süren etkinlik, daha sonra göstericilerin davul-zurna eşliğindeki protestoları ile sona erdi. Etkinlik sırasında açılan pankartlar arasında en çok dikkati çekenler ise "Çanakkale'yi geçemeyenler Çaldağı'nı da geçemeyecek" yazılı pankart ile Bedensel Engelliler Derneği'nin açtığı "Doğanın da engelli olmasını istemiyoruz" yazılı pankarttı. | |||
Yapılan basın açıklaması ise şöyle: | |||
Yeni Madencilik Yasası ile tüm yeraltı zenginliklerimiz yağmalanmaya, doğal güzelliklerimiz yok edilmeye açılırken, çevreci mücadelemizde elde ettiğimiz hukuksal kazanımlarımız bile "yok" sayılırken, böyle bir madencilik yasası ile daha büyük çevre felaketlerinin önü açılırken, Çaldağı ağlıyorken... bizim susmamız mümkün değil! Ama bu basın açıklamasını yapmak zorunda olmamız, yalnızca bir suskunluğa son vermek ve bir ses çıkarmak için değil, yaşadığımız gerçeklerin bizlerin omuzlarına çok önemli ve anlamı büyük bir tarihi sorumluluk yüklediğinin de bilincinde olmamız nedeniyledir. Yaşadığımız gerçeklerin, Turgutlu’ya ve Turgutlulara nasıl bir tarihi görev yüklediğini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Öncelikle bilinmesini isteriz ki, bizler Türkiye’de madencilik yapılmasına karşı değiliz. Bizler; çevreye ve insana saygılı, doğal güzelliklerimiz ve zenginliğimizi koruyan madenciliğin yanındayız. Bizim karşı olduğumuz; “vahşi madencilik” olarak tanımladığımız bir madencilik anlayışı ve yaşanacak çevresel felaketler açısından “vahşi” tanımını bile zayıf bir hale getiren Yeni Madencilik Yasası’dır. Bizdeki madencilik yasası, ülkemizin yeraltı zenginliklerinin yabancı devletler ve emperyalist şirketler tarafından soyulup sömürülmesinin yasal bir hale getirilmesi için yapılmış bir düzenlemedir sadece. Önceki madencilik yasasını “soygun ve talan yasası” olarak tanımlıyorduk. Böyle bir madencilik anlayışı nedeniyle ülkemizde pek çok çevresel sorun yaşanmaktaydı. Ancak, “yeni madencilik yasası” ile bu talan ve soygun, artık yağmalamaya dönüştürülmek istenmekte ve “yeni madencilik yasası” adı altında bir “yağma yasası” çıkarılarak, yeraltı zenginliklerimizin daha kolay soyulması sağlanmak istenmektedir. Yeraltı zenginliklerimiz böyle bir yağmaya açılınca da gözlerini aşırı kar hırsı bürümüş maden şirketleri, daha fazla kar edebilmek için çok düşük yatırımlar yaparak, yaşadığımız çevreyi geri dönüşü olmayacak felaketlerle tanıştıracak, insan yaşamını hiçe sayan ucube projeler uygulamak istemektedir. İşte Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen, tüm bilim çevreleri tarafından “insanlık ve çevre düşmanı bir proje” diye tanımlanan, açılımı “sülfürik asit liç yöntemi ile açık maden işletmesi” olan proje de bu anlayışın en somut ve en korkunç örneğidir. Bu proje ile yapılmak istenen şeyi tanımlamak için “vahşet” kelimesi bile çok zayıf kalmaktadır. Çünkü yapılmak istenen şey, tek kelimeyle bir canavarlıktır. Ve bu proje, dünyada ilk defa Turgutlu’da denenecektir. Bunun nedeni de bu projeye dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmemesi, hatta bu projeyi uygulamak isteyen İngiliz şirketinin çevreye verdiği zararlar nedeniyle bulunduğu ülkelerin bizzat hükümet yetkilileri tarafından ellerindeki ruhsatları da alınarak kovulmuş olması nedeniyledir. Ne acıdır ki dünyada hiç bir ülkede izin verilmeyen bu projeye ve bulunduğu ülkelerden kovulan bir şirkete, sadece Türkiye'de ve AKP Hükümeti tarafından izin verilmiş, çevre ve insanlık düşmanı bir proje için Türkiye ve Turgutlu halkının kobay olarak kullanılmasına onay verilmiştir. Bu yöntem için 4 milyon ağacın yaşamakta olduğu Çaldağı’ndaki ormanlık alan gözden çıkarılarak, yok edilmesine izin verilmiştir. Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihinde almış olduğu bir kararla, madencilik sektöründe siyanür kullanılması 2011 yılından itibaren dünya genelinde yasaklanırken, Çaldağı’nda nikel madeni işletmek isteyen Sardes şirketi tarafından siyanürden daha zehirli ve tehlikeli bir kimyasal madde olan sülfürik asit kullanacaktır. Oysa Avrupa Parlamentosu’nun madencilikte son yıllarda çok yaygın bir yöntem olan siyanürü yasaklaması, sülfürik asitin de yasaklanması için bir emsal niteliğindedir. Zaten dünyanın hiçbir yerinde izin verilmemiş, bir anlamda zaten adı resmi olarak konulmadan yasaklanmış bir proje olan sülfürik asit yöntemi dünyada ilk defa Turgutlu’da uygulanmak istenmektedir. Bu projeyi dünyada uygulamak isteyen tek şirket de, Çaldağı’ndaki İngiliz Sardes şirketidir. Tüm bilim insanlarının hazırladıkları bilimsel raporlar göstermektedir ki; bu projenin 15 yıl boyunca uygulanması durumunda bu şirket buradan çekip gittikten sonra, tüm Gediz vadisinde yaşam bitecektir. Dünyanın en verimli topraklarından geriye sadece çöle dönüşmüş, doğal yaşamı bitmiş ve yabancı bir maden şirketinin maden çöplüğü haline gelmiş çorak bir arazi kalacaktır. Bu projenin uygulanması durumunda topraklarımızı büyük bir çevre felaketi, insanlarımızı da kanser tehdidi beklemektedir. İşte karşı karşıya olduğumuz diğer tehlikelerden bir kaçı: Yaşayacağımız felaketlerin sadece bir kaçını açıkladık. Ama bu projenin yaratacağı çevre felaketinin boyutlarının ne kadar korkunç olabileceğinin kesin olarak bilinememesi, endişeleri daha da büyütmektedir. Çünkü bu projenin uygulanmasına başka ülkelerde izin verilmediğinden herhangi bir kıyaslama yapma imkânı da bulunmamaktadır. Ancak tüm bilim insanlarının ortaya koyduğu araştırmalar göstermektedir ki, siyanürün etkisi bir süre sonra kaybolsa bile, sülfürik asitin zararlı etkileri yüzyıllarca devam etmektedir. Yine bilimsel raporlar ortaya koymuştur ki; bu maden şirketinin ülkemize ve halkımıza hiçbir faydası da yoktur. Daha önce bulunduğu ülkelerden bu projeyle çevreye verdiği zararlar dolayısıyla kovulmuş olan bu şirket, ilçemizde tutunabilmek için halkımızı kandırmaya çalışmakta, yoksulluk ve işsizlik nedeniyle insanların çaresizliğini kullanarak, iş ve aş vaatleri ile aklını çelmeye çalışmaktadır. Bu maden şirketinin Çaldağı’nda olmasının nedeni, Çaldağı’nın dünyanın en zengin maden yatağı olması değildir. Tek neden, AKP Hükümeti’nin İngiliz şirketi, İngiliz büyükelçisi ve İngiliz hükümetinin baskılarına boyun eğmesidir. Öte yandan tüm Gediz Vadisi'ndeki yaşamı sona erdirecek böyle bir belanın Turgutlu Çaldağı’nın başına sarılmasında, ilçemizin yerel yöneticilerinin de seçim kazanabilmek uğruna önemli ihmali ve ciddi sorumluluğu vardır. Bu konunun da özellikle bilinmesi gerekmektedir. İşte tüm bu manzara, yaşam savunucularına ve duyarlı çevre gönüllülerine tarihi bir sorumluluk ve görev yüklemiş durumdadır. Bizler ve ilçemizde bulunan tüm sivil toplum örgütleri, dernekler, esnaf odaları, sendikalar, ilçemizdeki tüm siyasi partilerin bileşiminden oluşan TURÇEP, TEMA Vakfı ve EGEÇEP, 3 yıldan fazla bir zamandır Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen bu projeye ve maden şirketine karşı büyük bir mücadele vermekteyiz. Bu mücadelemiz söz konusu projenin yasaklanmasına kadar da devam edecektir. Sonuç olarak, yaşadığımız gerçeklerin bizlerin omuzlarına yüklemiş olduğu tarihi görevimizin bilincinde olarak, bir kez daha şu taleplerimizi yüksek sesle dile getirmek istiyoruz: 1- Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihinde dünya genelinde uyulması istemiyle aldığı “madencilikte siyanürün yöntem olarak kullanılmasının yasaklanması kararı”nın, Türkiye’de de AB’ye uyum çerçevesinde değerlendirilmesi ve ülkemizde de madencilik sektöründe geçerli bir karar haline getirilmesi, 2- Dünyada sadece Türkiye’de ve Turgutlu’da uygulanması söz konusu olan, Avrupa Parlamentosu’nun yasakladığı siyanürden de daha tehlikeli olan sülfürik asit yönteminin de madencilik sektöründe yasaklanması, 3- Sadece maden şirketlerinin çıkarına olan ve maden şirketlerinin önlerindeki hukuksal engellerin kaldırılmasına yarayan “yeni maden yasası”ndan vaz geçilmesi, 4- Madencilikle ilgili yasaların, sadece maden şirketleri temsilcilerinin değil, çevreci kuruluş ve bilim insanlarının da görüş ve önerilerinin alınarak, “çevreye ve insana saygılı, doğal güzelliklerimiz ve tarihi zenginliğimizi koruyan bir madencilik” anlayışının geliştirilmesi şeklinde düzenlenmesi… ilk etapta saymak istediğimiz taleplerimizdir. Çaldağı geleceğimizdir! Çaldağı'nı çaldırmayacağız, çevre ve insanlık düşmanı bir projenin uygulanmasına izin vermeyeceğiz. | |||
10 Temmuz 2010 Cumartesi, Saat 18.00 - Turgutlu | |||
|