Yerel seçimler sona erer ermez Turgutlu’nun gündemine bu kez "Çaldağı’nda nikel araması yapacak şirket tarafından gerçekleştirilecek olan orman katliamı" konusu yerleşti. Turgutlu, şimdi 287 bin ağacın kesilmemesi için duyarlılığını yansıtacak tepkisini göstermeye hazırlanıyor.
Orman katliamının önüne geçmek için asla sessiz kalınmamalı, 287 bin ağacın kesilmesine göz yummamalı, hatta bunu engellemeliyiz. Bu konuda gereken her şey kesinlikle yapılmalı. Bu konuda inisiyatifi ele alan ilçedeki Güçbirliği Platformu tarafından, ormanlık alanın yok edilmesini engellemek için bir dizi etkinlikler de hayata geçiriliyor. Örneğin, 18 Mayıs günü yapılan yürüyüş gibi. Yürüyüşe 3 bini aşkın bir katılımın olması da çok güzeldi. Buraya kadar, çevre sorunlarına duyarlılık açısından gösterilen tepkiler ilk bakışta güzel görünüyor. Yani yeterli duyarlılık var gibi. Ama ne yazık ki, birkaç yıldır yakından izlediğim kadarıyla, hala asıl sorun doğru şekilde ortaya konup da ifade edilemiyor. Çünkü başından beri konu dar bir çerçeveye sıkıştırıldığından, yaşanılacak çevre felaketinin ne denli büyük ve korkunç olacağı konusunda kamuoyunu yeterince harekete getirecek mesajlar da verilemiyor, Dolayısıyla da insanlar konuyu bu nedenle “ağaçların kesilip kesilmemesi sorunu” olarak algılıyor. |
Kamuoyuna dönük mesaj sadece “ağaçların kesilmesine izin vermeyiz” şeklinde ifade edince, verilmesi gereken asıl mücadele de dar bir kalıba sıkıştırılarak, konu ilçede bir “ağaç polemiği yaşanması”na dönüştü. Bu yanlışlık da şirket tarafından kendi lehlerine olabilecek şekilde çok iyi kullanıldı. Şirket tarafından “biz keseceğimiz ağaçtan daha fazlasını dikeceğiz” deyip Irlamaz civarına bilmem kaç bin ağacın dikildiğine ilişkin tabelalar astırıldı. Sonra seçim döneminde bu tabelaya Belediye Başkanı tarafından belediyenin ismi konduruldu.
İnsanlarımız şimdi bir yandan “bu ağaçları kim dikti?”, bir yandan da “aslında kaç bin ağaç kesilecek, 200 bin mi, 250 bin mi, 290 bin mi?” tartışması ile sorunun asıl can alıcı noktasını gözden kaçıracak polemiklerin içine düşüyor. Ayrıca konuyu bu dar kalıba sıkıştırma nedeniyle kamuoyu da konunun özünü kavrayamadığından, yanlış bir güdülenme içine düşüyor. Örneğin, “biz madene karşı değiliz, ama ağaçların kesilmesine karşıyız” gibi, gelecekte bugünkü çabaları boşa çıkaracak gelişmelerin tohumları da ekilmiş oluyor…
Oysa söz konusu olan sadece 287 bin ağacın kesilmesi olayı değil. Asıl korkunç olan cevre felaketi ondan sonra başlıyor. 287 bin ağaçlık bir ormanın yok edilmesinin ardında, emperyalist bir şirketin büyük kar hırsı yatıyor. Hem de asla izleri silinmeyecek korkunç bir çevre felaketine yol açacak kadar gözü bir şeyi görmeyen tehlikeli bir yolla. Bu ağaç katliamı, gelecekte yaşanacak korkunç cevre felaketinin ilk aşaması, ilk adımı anlamını taşıyor. Bir orman alanının yok edilmesiyle Gediz Havzası için çok büyük bir çevre faciasının yaşanacağı bir kapı da açılmış olacak.
Çaldağı nikel madeni için ruhsat almayı başaran İngiliz şirketi, şimdi de sülfürik asit liç yöntemiyle maden çalışması yapabilme yolunda önündeki engel olan 280 bin ağaçlık bir ormanı yok etmek için kolları sıvadı. Ağaçların kesilmesinin asıl nedeni bu. Elbette bu orman katliamına karsı sessiz kalınmayacak. Ama buna neden karşı çıkıldığının doğru ve net olarak ifade edilmesi gerekli. Sorunu sadece ağaçların kesilmesine bir tepki şeklinde yansıtıp, böylesi bir dar kalıba sıkıştırmak ciddi bir hata olur.
Burada aslolan, dünyanın hiç bir ülkesinde uygulanmasına izin verilmeyen sülfürik asit liç yöntemiyle maden işletilmesi, hiçbir ülkede işletme ruhsatı verilmeyen bir şirkete AKP Hükümeti tarafından ruhsat verilmesi ve bunun ardındaki emperyalist talan olayıdır. Konuyu yakından takip eden biri olarak, bir kaç noktada uyarmak istiyorum. Eğer gerçekten kamuoyunu eşit düzeyde bir duyarlılık çizgisine çekerek güçlü bir tepkinin örgütlenmesi sağlanmak isteniyorsa, o zaman öncelikle sapla samanı birbirinden ayırıp, sorunun özünü net olarak ortaya koymak gerekir.
Bu konu da şöyle özetlenebilir:
1- Turgutlu’da yapılacak maden çalışmasında kullanılacak olan sülfürik asit liç yöntemine dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmemiştir. 2- Bu maden şirketi defolu ve mazisi kötü bir şirkettir. Bu şirket bazı ülkelerde çevreye verdiği zararlar dolayısıyla kovulmuştur ve bu nedenle dünyada hiçbir ülkede kendilerine bu yöntemle çalışma izni verilmemiştir. 3- Hiçbir ülkede işletme ruhsatı verilmeyen bir şirkete AKP Hükümeti tarafından izin verilmiştir. Bu durumda sorunu doğru ifade edebilmek için tepkiyi asıl şu şekilde ortaya koymak gereklidir:
1- Orman katliamına kesinlikle izin verilmemeli ve engellenmelidir. 2- Sülfürik asit liç yöntemiyle bu tür bir maden arama çalışması yapılmasına karşı kesinlikle direnilmelidir. 3- Böyle bir maden şirketine ruhsat verilmesine karşı çıkılmalı, dünyada hiçbir ülkede çalışma izni verilmeyen bu şirkete izin verdiği için AKP Hükümeti kınanmalıdır. Şimdi de Güçbirliği Platformu'nu şu sorulara cevap vermeye davet ediyorum: 1- Çaldağı'nda eğer bir orman olmasa ve dolayısıyla ağaçların kesilmesi söz konusu olmasaydı, o zaman bu projeye destek mi olacaktınız? 2- Sizin çevre anlayışınız sadece ağaçtan mı ibaret? |