Şarkıların dilinden

 
 

Benim kuşağımın insanları müzik ve sanat açısından oldukça şanslıydı. Romantizmin etkin olduğu yılları görebildi.

Berkant'ın o ünlü şarkısı "Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek" bizim de dillerimizden hiç düşmezdi. Yani, şarkıların dilinden anlarız biraz...

Bu dönemde 68 kuşağı çağa damgasını vurmuştu. Bu kuşağın dünya için kurduğu o güzelim düşler, onlardan sonraki bizim kuşak için ise sadece bir ütopya değil, bir ideal oldu. Yaşamda adam gibi bir duruş sergileyebilmek adına...

 

Ama bizler; duygusal olmaktan çok, gerçekçi olmaya çalışırdık. Duygusal değil, ama duyguluyduk. Böylece romantizmin yerini toplumsal gerçekçilik aldı. Romantik aşk yerine halk ve yurt aşkı gelişti. Ve halk için en güzel şarkılar bu dönemde bestelendi...

Sonra... bir sonbahar sabahı 12 Eylül rüzgârı ile tanıştı Türkiye. 
Meydanlar 12 Eylül marifetiyle boşaltıldı. Bu rüzgar, benim kuşağımın insanlarının pek çoğunda dokundukça hala kanamakta olan derin yaralar da açtı.
 
Köprünün altından çok sular aktı sonra. Sert ve kutuplu dünyadan, global denilen, yumuşak ama daha sahtekar bir dünyaya aniden geçiş yapılıverdi. Değişim rüzgârına kapılan yığınlar nereye savrulduklarını fark edemeden olup bitti herşey. Boşaltılmış meydanlara bu kez cami avlularından insanlar ellerinde zincire vurulmuş kuranlarla getirtilip dolduruldu, "şeriat isteriz" sloganları eşliğinde. ABD'nin "yeşil kuşak projesi" Türkiye'de meyve vermeye başlamıştı. Benim kuşağımın türkülerini söyleyenlerin kısmetine ise, bir de Sivas Katliamı düştü bu sırada.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kemalizm ve laikliğe karşı mücadelede ne kadar kararlı olduğunu vurgulamak için bir şiir okuyordu:
"Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler kışlamız, müminler askerimiz..."
Şeriat isteyenlere böylece moral ve destek sağlıyordu. Ama devletin cumhuriyetçi refleksi cezaevine yolladı onu. Cezaevine uğurlanırken, "bu şarkı böyle bitmez" diyordu Erdoğan. Yarım kalmış. Gerisini nasıl tamamlayacak, hep birlikte görecektik.

Sonra, "Beraber yürüdük biz bu yıllarda" şarkısıyla meydanlara inip iktidara yürüdü. Yüzleri iyice eskimiş eski liderlerden zaten bıkmış, hırsızlardan artık bezmiş, sistemden mağdur olmuş vatandaş da bir umut diye ona yöneldi. Sonunda ABD'nin elinden tutmasıyla başbakan oldu.


Ama aynı şarkıyı başbakan olduktan sonra pek sık söyleyemiyor Erdoğan
Zaman zaman menuniyetsizlik içindeki kitlelerin tepkilerini yatıştırmak için de olsa. 
Bu arada halkın bir başka şarkı dinleme ihtiyacı içinde olduğunu da fark edemeden. 
Meğer cezaevinde geçirdiği günlerde şarkıyı bir başka türlü söyler olmuş ve bunu da dışarı çıkar çıkmaz dile getirmişti Erdoğan, "Ben artık değiştim" sözleriyle.
Örneğin; "Eski partim (FP) IMF karşıtıydı, ama bizim IMF karşıtlığımız yok" diyordu artık.
Yani,
IMF ve ABD'nin emirlerine harfiyen uyacak yeni bir kukla
bulununca, senaryo da işlemeye başlamıştı yine. Biçilen rol gereği ABD ve IMF'nin emirlerini hiç eksiksiz yerine getirmeye başladı. Tek başına iktidardı, önünde fazla bir engeli yoktu. 
Oysa benim kuşağımın insanları iyi bilir: 
ABD ve IMF'ye teslimiyet; halk için sefalet, devlet içinse esaret demektir.

Bir düşünmek gerek, Erdoğan acaba kimlerle beraber yürümüştü yollarda? 
Yoksul köylüyle, perişan işçiyle, aç memurla, mağdur esnafla. Yani, bozuk düzenden mağdur olmuş kitlelerle. Onlar taşımıştı kendisini iktidara. Yalanlarına kanıp, IMF'e karşı olduğunu sanmışlardı. Ama başbakan olur olmaz, hemen yol arkadaşlarına nasıl ihanet ettiği görüldü. 

Kendisine 4.cü şirketini kurarken, İtalya Başbakanına "başbakan maaşıyla geçinemediğini" söylerken, başkalarının burs parasıyla okuyan oğlu gemi alırken, açıklanan taban fiyata tepki gösteren köylüye "gözünüzü toprak doyursun" dendi, geçinemediğini söyleyen işçiye "bir işiniz var ya daha ne istiyorsunuz? Allah'a şükredin, maaşına zam isteyen memura "bu millet hep sizi mi besleyecek?". Esnaf da aynı azardan aldı payını. "Anamız ağlıyor" diye dert yanan çiftçiye de "al ananı da git lan, artistlik yapma!"... 
Böyle yol arkadaşlığı mı olur?

Ama dert yanan işçiye "Allah'a şükret!" diyen Erdoğan'ın ne kendisi ne de AKP hükümetinin iş takipçiliği yapan vekil ve bakanları Allah'a hiç de şükretmiyor. 
Erdoğan, İtalya başbakanına "başbakan maaşı ile geçinemediğini" söylediğine göre... 
Dünürü de olan Ramsey patronu Remzi Gür
'ün verdiği bursları ile okutulan oğlu kendine "gemicik" alabildiğine göre... Sadece kendisi hakkında açılmış 20 civarında yolsuzluk dosyalarına göre, Erdoğan hiç de bugüne dek Allah'a şükretmiş görünmüyor. İktidarı kendilerine hanedanlık kurmak için kullananlar şükretmesini bilir mi?

Deniz Feneri

Başbakan Erdoğan, ekomik ve politik gidişatı eleştiren siyasi muhaliflerini "gemiyi batırmak istiyorlar" diye suçlarken, hangi gemiyi kastediyor acaba? Oğlunun gemisi olmasın?

 

Gece karanlığında gemilere yol gösteren deniz fenerleridir. 
Görülüyor ki, ABD'nin "yürü ya kulum" dediği Erdoğan'ın yolunu (ya da yolsuzluğunu) AKP'nin ampulü aydınlatmıyor. Ama bizzat Erdoğan'ın başrol oynadığı "Deniz Feneri yolsuzluğu" herşeyi aydınlatmaya yeter aslında. 
Ergenekon İddianamesi"nin savcılığına soyunup da "temiz eller başlattık" diyen Başbakan Erdoğan'ın bizzat kendi ellerinin nasıl da çamur içinde olduğunu da aydınlatacak kadar ışık saçıyor bu deniz feneri. Halkı sefalete mahkum ederken, kendilerinin nasıl rüşvet ve yolsuzluk çarkıyla dönen bir hanedanlık düzeni peşinde koştuklarını da kanıtlayacak kadar büyük bir yolsuzluk davası "deniz feneri iddianamesi".

Halk artık başka bir şarkı aramaya başlar, yakındır. 
Bugüne kadar halkın sırtından geçinip ülkenin kaynaklarını yağmalayan hırsızlardan bıkan halk, tarihin çöplüğüne gömdüğü öteki hırsızlardan Erdoğan ve ekibinin daha da gözü kara, daha yavuz hırsız olduğunu açıkça anladığı gün, emeği ile geçinen insanlar "yetti artık" diye "Cumhuriyet mitingleri"nde olduğu gibi yollara düştüğü gün, bir şarkının daha modası geçmiş demektir. 
 

Kendilerine "gözünüzü toprak doyursun" denilen milletin efendisi, eğer "açız" diye yollara dökülürse bir gün, bir şarkının daha repartuardan kaldırılacağı gün geliyor demektir.
Erdoğan, belki "alternatifimiz yok" deyip duruyor. 
Ama boşuna! Demokrasi her dönemde bir alternatif yaratır. 

Dolayısıyla bir şeyi daha hatırlatmak gerek:
Öyle şarkı söylenmez Erdoğan!
Bu halk için en güzel şarkıyı yine halk aşıkları besteler her zaman!

 
 

0 Yorum - Yorum Yaz