Tarım dışı veya yanlış amaçlarla toprak kullanımının yarattığı "toprak talanları", gerçekten hiç de küçümsenmeyecek ve asla gözardı edilemeyecek kadar ciddidir.
1996 yılı Temmuz ayında yazmış olduğum ve bir yazı dizisi olarak yayımlanan yukarıdaki bölümde, sadece tarım alanlarındaki toprak talanından söz ettim. Oysa günümüzde sorun sadece bununla bitmiyor. Bu tür yanlışlıklar ve çevre dramları bizzat kent merkezlerinde, kent yerleşimi içinde de yaşanıyor ve yaşanmakta. Bunu bir-iki acı örnekle somutlaştıralım.
10 Temmuz 1998 tarihinde Nadir Güler adında 15 yaşında bir çocuk, Turgutlu'da blok fabrikaları tarafından kent merkezi sınırları içinde toprak almak için açılmış ve sorumsuzca, vurdumduymazca terk edilmiş olan ve yağan yağmurlarla bir gölet haline gelen bu çukurlardan birinde hayatını kaybediyordu. Aşırı sıcaklar dolayısıyla serinlemek için, yağan yağmurlarla gölet halini almış yere giren çocuk, bataklığa saplanarak arkadaşlarının gözü önünde boğularak can veriyordu.
Ne yazık ki Nadir Güler'in bu acı sonu, bu örneklerin de sonu olmadı! 14 Haziran 2001 tarihinde, bu kez yine kent içindeki bir başka yerde, aynı yaşlarda bu kez 2 çocuk birden aynı şekilde hayatını kaybediyor, blok fabrikalarının kent içinde toprak almak için sorumsuzca açtığı ve sorumsuzca terk ettiği o derin çukurlardan biri daha, Ümit Uzun ve Ramazan Aykut'un, 2 çocuğun daha mezarı oluyordu.
Hiç kimsenin "serinlemek amacıyla gölete girdiği için hayatını kaybetti" diye küçük bir çocuğu suçlamaya hakkı yoktu. Çünkü çocuğun girdiği ve boğulduğu yer zaten bir gölet değil. Bu hale gelmesi ilçedeki blok fabrikalarının sorumsuzluğu ve vurdumduymazlığıydı. Çünkü toprak almak için açılan ve derinliği 7-8 metreyi bulan bu çukurlar, işleri bittikten sonra üzeri örtülmeyip sorumsuzca terk edilince, sadece bir gölet değil, aynı zamanda bu 2 acı örneğin öğrettiği gibi, birer mezara da dönüşebiliyorlardı. Yapılan araştırmalarda ne yazık ki daha pek çok çocuğu yutmak için bekleyen böyle sayısız mezar olduğu da ortaya çıkmıştı. Oysa blok fabrikalarının toprak alımı için sadece belirli ve sınırlandırılmış bir bölgede faaliyet göstermesi gerekiyor. Ama Turgutlu, deyim tam yerinde, delik-deşikti!
Sorun sadece bununla da bitse iyi! Bu işletmelerin toprak alımı yapabilmeleri için ayrıca izin ve ruhsat almaları da zorunluluğu var. Bu ruhsat veya iznin verilmesi de bazı koşullara bağlı üstelik. Ruhsat verilirken, açılan çukurların işletme sahipleri tarafından mutlaka doldurulması koşulu getiriliyor. Ayrıca yerleşim yerlerinden toprak alınması da engelleniyor. Sıralanan koşullar sadece bu kadar da değil. Bir de Sağlık Ocakları tarafından getirilen koşul var ki bu da, açılan çukurlara su birikintilerinin oluşumu halinde burasının mutlaka dezenfekte edilmesi gerekliliği şeklinde açıklanıyor...
Ruhsat ve izin konusunda sayılabilecek örneklerden bir kaçı bunlar. Ama ortaya çıkan olaylar gösterdi ki, ruhsat ve izin konusunda fabrika patronlarına asla ve hiç bir şekilde zorluk çıkartılmamış. Bu işletmeler de açtıkları ve hiç bir zaman denetlenmeyen bu çukurları, canları istediği zaman sorumsuzca ve üstlerini bile örtme gereği duymadan, bir gün birileri için mezar olabileceğini düşünmeden terk edip gitmişler. Hatta açılan bu çukurların yakınında ve etrafına bir uyarı levhası bile asmaya gerek duymamışlar hem de.
10 Temmuz 1998 tarihinde Nadir Güler adında 15 yaşında bir çocuk, Turgutlu'da blok fabrikaları tarafından kent merkezi sınırları içinde toprak almak için açılmış ve sorumsuzca, vurdumduymazca terk edilmiş olan ve yağan yağmurlarla bir gölet haline gelen bu çukurlardan birinde hayatını kaybediyordu. Aşırı sıcaklar dolayısıyla serinlemek için, yağan yağmurlarla gölet halini almış yere giren çocuk, bataklığa saplanarak arkadaşlarının gözü önünde boğularak can veriyordu.
Ne yazık ki Nadir Güler'in bu acı sonu, bu örneklerin de sonu olmadı! 14 Haziran 2001 tarihinde, bu kez yine kent içindeki bir başka yerde, aynı yaşlarda bu kez 2 çocuk birden aynı şekilde hayatını kaybediyor, blok fabrikalarının kent içinde toprak almak için sorumsuzca açtığı ve sorumsuzca terk ettiği o derin çukurlardan biri daha, Ümit Uzun ve Ramazan Aykut'un, 2 çocuğun daha mezarı oluyordu.
Hiç kimsenin "serinlemek amacıyla gölete girdiği için hayatını kaybetti" diye küçük bir çocuğu suçlamaya hakkı yoktu. Çünkü çocuğun girdiği ve boğulduğu yer zaten bir gölet değil. Bu hale gelmesi ilçedeki blok fabrikalarının sorumsuzluğu ve vurdumduymazlığıydı. Çünkü toprak almak için açılan ve derinliği 7-8 metreyi bulan bu çukurlar, işleri bittikten sonra üzeri örtülmeyip sorumsuzca terk edilince, sadece bir gölet değil, aynı zamanda bu 2 acı örneğin öğrettiği gibi, birer mezara da dönüşebiliyorlardı. Yapılan araştırmalarda ne yazık ki daha pek çok çocuğu yutmak için bekleyen böyle sayısız mezar olduğu da ortaya çıkmıştı. Oysa blok fabrikalarının toprak alımı için sadece belirli ve sınırlandırılmış bir bölgede faaliyet göstermesi gerekiyor. Ama Turgutlu, deyim tam yerinde, delik-deşikti!
Sorun sadece bununla da bitse iyi! Bu işletmelerin toprak alımı yapabilmeleri için ayrıca izin ve ruhsat almaları da zorunluluğu var. Bu ruhsat veya iznin verilmesi de bazı koşullara bağlı üstelik. Ruhsat verilirken, açılan çukurların işletme sahipleri tarafından mutlaka doldurulması koşulu getiriliyor. Ayrıca yerleşim yerlerinden toprak alınması da engelleniyor. Sıralanan koşullar sadece bu kadar da değil. Bir de Sağlık Ocakları tarafından getirilen koşul var ki bu da, açılan çukurlara su birikintilerinin oluşumu halinde burasının mutlaka dezenfekte edilmesi gerekliliği şeklinde açıklanıyor...
Ruhsat ve izin konusunda sayılabilecek örneklerden bir kaçı bunlar. Ama ortaya çıkan olaylar gösterdi ki, ruhsat ve izin konusunda fabrika patronlarına asla ve hiç bir şekilde zorluk çıkartılmamış. Bu işletmeler de açtıkları ve hiç bir zaman denetlenmeyen bu çukurları, canları istediği zaman sorumsuzca ve üstlerini bile örtme gereği duymadan, bir gün birileri için mezar olabileceğini düşünmeden terk edip gitmişler. Hatta açılan bu çukurların yakınında ve etrafına bir uyarı levhası bile asmaya gerek duymamışlar hem de.
Ancak burada bir kişinin hakkını özellikle teslim etmek ve duyarlılığına, bu sorunun çözümü için gösterdiği çabalara da teşekkür etmek istiyorum. Bu kişi de adı "Çevreci Kaymakam"a çıkan, bu nedenle ve ayrıca çalışkanlığı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'ndan "yılın kaymakamı" ödülünü alan, o dönemde Turgutlu Kaymakamı olarak görev yapmakta olan Sayın Orhan Işın'dır.
Kendisi, dile getirilen sorunlar ve sunulan önerilere sadece ilgili görünmemiş, aynı zamanda takipçisi de olmuş, blok fabrikalarının denetlenmesinden, verilen ruhsat ve izinlerin geçerli olup olmadığından, bu tür çukurların denetlenmesine kadar gerçekten çok ciddi ve etkin çalışmalar yapmış, sorunun önemli ölçüde bir hizaya çekilmesini sağlamıştır. Kendisine gerçekten de teşekkür borçluyuz.Gerek ilçe kaymakamlığı sırasında, gerekse de daha sonra Manisa Valisi olarak görev yaptığı süreç içinde sadece Turgutlu'nun değil tüm Manisa genelinde halkın da kalbinde bir yer edinen Sayın Orhan Işın, ne yaziktir ki, AKP Hükümeti tarafından AKP'li Belediye Başkanı Bülent Kar'ın başını çektiği "Sümerbank Pamuklu Mensucat vurgunu"na engel olmasın diye görev başındayken Manisa'dan alınıp merkeze kaydırılarak sürgün edilmiştir.
Önceki ilgili yazılar için tıklayınız:
Tarım dışı amaçlarla toprak kullanımı (Toprak talanı)
Toprak yutan canavarlar: Kum ocakları