Sabah doğuyordu, gözlerinde güneş.
Ayın koluna takıp yıldızları, üstüme yollamıştı. Uykumdan uyandırmıştı beni, geceden haber vermişti doğumunu:
— Karanlığı yeneceğim!
Sabah titriyordu, doğumun arefesinde.
Saçlarında sis bulutları, yüzünde boncuk boncuk çiğler. Güneş, gittikçe büyüyordu gözlerinde.
Sabırsızdı.
Doğumunu çok önceden haber vermişti bu sefer:
— Bir şafak vakti, demişti, “geleceğim!”
Sabah doğuyordu, gözlerinde güneş.
Ayın koluna takıp yıldızları, üstüme yollamıştı.
Uykumdan uyandırmıştı beni, geceden haber vermişti doğumunu:
— Karanlığı yeneceğim!
Sabah titriyordu, doğumun arefesinde.
Saçlarında sis bulutları, yüzünde boncuk boncuk çiğler.
Güneş, gittikçe büyüyordu gözlerinde.
Sabırsızdı.
Doğumunu çok önceden haber vermişti bu sefer:
— Bir şafak vakti, demişti, “geleceğim!”
Sabah inliyordu, doğumu yakın.
Yerlere akmıştı bile ışıkları.
— Artık, diyordu, “kalbimi susturamıyorum!”
Solukları sıklaştı.
— Geceler adını değiştirmiş! dedi çığlık çığlığa.
— Şimdi haydut olmuş tapınağınızda!
Ağlıyordu.
— Elimden tut!, diyordu, "Yüzüme bakmasan da!”
Korkuyordu.
— Yoksa düşeceğim!
Sabah yalvarıyordu:
— Yeni sözler buldum, diyordu, “siz nicedir beni görmeyeli.”
Bir kuş uçtu aramızda. Saçlarından uzağa taşıdı sisleri.
— Çünkü, diyordu sabah, “yaşamınız benim umurumdadır!”
Kimselerin artık hatırımızı sormadığını hatırladım.
Bir adım attım.
Bacaklarım yorgundu hala, koşarak gelmiştim.
Yıldızlarla haber salmıştı bana.
— Gök kızarırken, demişti, “geleceğim!”
Sabah gülüyordu, yüzü ışıl ışıl.
Hep gece yarıları yaşamaktan yorulmuştum.
Ellerinden tutuyordum.
Terkettiğim gözlerine değdirdim gözlerimi.
Sanki denizlerden kaçmıştı da mavi, gözlerine akmıştı sabahın.
Ve hıçkırarak:
— Bir daha asla, dedi, “sizi terketmeyeceğim!”
Hep masmavi düşlerdi gece yarıları kurduğum.
Masmavi bir sabahtı, bir gece yarısı alnından öptüğüm.
Gözlerimi açtım...
Sabahtı!