Dilsiz sokaklar

Dilsiz sokaklar...


Dışarıda kara bir tül örtüyor günü. 
Zaman, en yorgun saatlerinde. 
Akşam, uzun gölgeler bırakmış sokakların köşebaşlarına. 

Kimbilir kaç ayrılığa ortak, kaç sevdaya tanık olmuş o sokaklar? 

Aydınlığın gururunu parke taşları ile, karanlığın utancını asfaltın zifti rengiyle paylaşan sokaklar...

Bir şiirin dizeleri gibi dizilmiş evleriyle bizi bize komşu eden sokaklar... 
Haylaz, heyecanlı sokaklar...


Geceleri ölüm sessizliğiyle ıssız, gündüzleri kalabalıkla gürültü bir sevinç bulan sokaklar...

Kaldırıma bir gül bırakılır, bir sevinç bulur sokaklar, hesaplı bir ince telaş içinde...
Karayağız gecelerin dilsiz şahidi sokaklar. 
Sapsarı gün dönümlerindeyse, ışık türkülerinin ve mavi sevinçlerin ortağı. 
Kapılara serilirken güneş, balkonlara asılmıştır karanlıklar. 
Sokaktaki pürtelaş ise; sanki bir başkaldırıdır karanlığa...
O sokaklar şimdi uykusuz gecelere yataklık eder. 
Karanlık derseniz, gölgelere emanet!
 
Vakit akşam. 
Geceyle çoktan buluşmuş saatler. 
Uzayan gölgelerle, köşebaşlarına hüzün gelip çöküvermiş. 
Kaldırım taşları tek tanığıdır. 
Ve bir de yeşil gözlü bir sokak kedisi...

Kaldırımlar... 
Ve kediler... 
Neler gördüler, nelere tanık oldular? 
Bir dile geliverip de söyleseler...

Kimsesizlik ve satılmışlığın simgesi olurken sessizlik, ince bir hüzün esintisi ile gölgelenen o kaldırımlar ve bir de sokak kedileri tanıklık etmektedir derin acılarave sokakların sessiz çığlığına...

Ve eski sokaklarda, yaşanmış mavi yılların anıları ise, olanca hasretle hala dimdik ayaktalar... 
O eski sokaklar ki; anıların birer dua gibi ölümsüzlüğe uzandığı yolda, yaşamımızın parke taşlı, arnavut kaldırımlı sokakları...