Sokaklar da üşür, tıpkı insanlar gibi!
Gecenin rengi ile üşür sokaklar...
Bazen ıssızlığı ve bomboşluğunda, kimsesizliği ve terkedilmişliği de üşütür...
Unutulmuş bir heyecan, sevda doruklarına tırmanırken, yaşanmış hüzünlere doğru uçankanatsız geceler gibidir o an sokaklar...
Zaman, günün en yorgun saatleri...
Karanlıkla çoktan buluşmuş sokaklar.
Ve daha bir kimsesiz, daha bir terkedilmiş.
Ve de üşüyor!
Kaldırımlar tek tanığıdır!
Sokaklar da değişir, tıpkı insanlar gibi!
Bazen çehresi, bazen de adları değiştirilir.
Çoğu kez siyasete alet olur da adları değişir sokakların.
Sanki kimlikleri de değişecekmiş gibi.
Hatta “yürümekle aşınmazlar!”
Bazen uçurtmalar takılır telefon tellerine.
Bazen bir mahçubiyet olur, utanç oturur köşebaşlarına.
İnsanda değişmeyense; sadece adı...
Aydınlığın gururu ile karanlığın utancı aynı anda yaşanır aynı sokaklarda.
Kaldırım taşları tanığım; sokaklar da konuşur, tıpkı insanlar gibi!
Küçük umutların uzanamadığı bazı gecelerde, yaşamın ikilemi sergilenir o sokaklarda.
Hüzün kumsallarına uzanan, çıkmaz çelişkilere dönen, cenaze ile düğün törenlerinin aynı kaldırımlarda yapıldığı sokaklar...
Yağmur yerine gözyaşı akıtan, acıları şerbet niyetine içen sokaklar.
Kaldırım taşları tek tanığımız!
Sokaklar da ölür, tıpkı insanlar gibi!
Ama onlarınki, taşıdıkları adlarına yakışır şekilde mağrur ve onurlu...
Sokakların aşk gibidir, heyecan doludur adları:
Sevgi Yolu, Aşk Çıkmazı ve Sormagir Sokak gibi...
Belki de Umut Sokağı.
Benim oturduğum.
Belki size komşu olduğum...
Sokaklar da ölüyor, tıpkı insanlar gibi.
Kaldırım taşları tek tanığımız...
O kaldırımlar ki, neler bilir?
Bir dili olsa da söylese, neler görmüştür?
Herşeyin şahididir o kaldırımlar.
Kirliliğin bile!
Ama bir tek umut temizleyecektir o sokakları!
Yalnızca o!
Bir elinde yalnızlığı, bir elinde süpürgesi...
Ve dudaklarında masmavi bir şafak türküsü ile...