"Cinni”sözcüğünün ansiklopedik veya sözlük anlamı, “cinlere mensup” ya da “cinlerle ilgili” demektir. (Meydan Larousse, Cilt: 2, Sf: 954) “Cinci” sözcüğü ise, sonradan uydurulmuş ve yakıştırılmış bir sözcüktür. Felsefeciler ve büyük din bilginleri, “cinci” sözcüğünün özellikle bir takım din bezirganları ve şarlatanlar tarafından uydurulduğunu kabul etmektedir. “Cinni” sözcüğü ile “cinci” sözcüğü, bu nedenle yukarıdaki anlamlarından da anlaşılabileceği gibi, birbirinden çok farklıdır.
Eski Türklerde, “akıl ve zeka”nın sembolü olarak kullanılan “cin” sözcüğünden türetilmiş olan “cinni”, bir ünvan olarak kullanılan bir sözcüktür. Örneğin; en eski Türklerde, Şamanizm döneminde, Çin ile bu ülkeye sınır olan Türk insanları arasında, “cinni” sözcüğü, “hem ulu bir hekim, hem de aynı zaman da ulu bir bilgin” konumunda olan insanlar için bir ünvan olarak kullanılırdı. Yani; bu unvan bu iki özelliği birden aynı anda taşıyan kişilere verilebilirdi ancak... |
Koca İsmail: Tımar sahibi ve derbentlik yapmıştır. Oğlu İsmail’in anlatılarına göre, Sultan 1. Abdülhamit (1774-1789)’in 1776’da çıkardığı bir fermanla, Kethüda İbrahim Nesim’in komutasında, Oğuzların Kargın koluna bağlı Yürüyen Aşireti yürükleri ile birlikte gittiği (1768-1770) Osmanlı-Rus Harbi’ndeki cesareti, yürekliliği ve yiğitliği ile tanınan kılınç sipahisi Koca İsmail’e, bugün dahi, Turgutlu’nun doğusunda “İsmailli” ya da “İsmailcik” adını taşıyan tımarına ek olarak, oğlu İsmail ile birlikte “Derbentlik” görevi eklenmiş. Bu dönem, 1776’da tarihimizdeki “Kapısız Leventler”in, yöremizde en azgın yıllarına uyar...
Koca İsmail’in doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. Kendisine bu görev verildiğinde, 35 yaşında imiş ve 78 yaşında ölmüş. Bu hesaba göre, 1741’de doğduğu ve 1819’da öldüğü kabul edilebilir. 3. Selim öldürüldüğünde (1807) 66 yaşında imiş. Kabakçı Mustafa ayaklanmasında İstanbul’da imiş. Orada gördüklerini anlattıkları, tarihsel kayıtlara uyuyor.
Tımar bağlanmasına ve Derbentlik görevi verilmesine ait “berat”lar, korunmak üzere saklandıkları, Rüştiye Mektebi Müdürlüğü’ndeki dolabında, Yunan’ın kaçarken ilçemizde çıkardığı genel yangında yanmış... İstanbul’daki Mevkufat kayıtlarının araştırılmasında da, bu kuyudatın, 1931 yılında Bulgaristan’a okkası üç kuruştan satılan eski Osmanlı evrakı ile birlikte zayi olduğu anlaşılmıştır. (Bu konu; 19 Mayıs 1931 günlü Son Posta Gazetesi, 24 Mayıs 1931 günlü Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 1931 günlü Vakit Gazetesi, Nizamettin Nazif’in 23 Mayıs 1931 tarihli Açık Söz Gazetesi’ndeki yazısı, Ahmet Kabaklı’nın Köprü Dergisi’nin Kasım 1982’deki yazısı, İbrahim Hakkı Konyalı’nın 15 Eylül 1993 günlü Türkiye Gazetesi anlatıları ile kanıtlanır.) İsmail oğlu Mustafa Efendi: 1791’de doğmuş, 1868’de ölmüştür. Mustafa oğlu Hüseyin Hoca: 1818 yılında Kasaba’nın Yayla mahallesinde doğmuş. 1893’de ölmüş. Turgutlu'da ilk Belediye Teşkilatı’nın kurulması dolayısıyla okunan Mevlid-i Şerif’in duasını yapmış.
Hüseyin oğlu Mehmet Efendi: 1839’da Yayla mahallesinde doğmuş. 1918 yılında öldü. Limoncu Camii’nin hafız ve vaizlerindendi.
Bütün bu anlatımlardan anlaşılacağı üzere, “Cinni”lerin yöremize, daha doğrusu Turgutlu’ya gelişi Celali İsyanları sonrasındaki gelişmeler doğrultusunda olmuştur. Celali İsyanları’ndan sonra, 17. Yüzyılın sonu ile 18. Yüzyılın başlarına rastlayan dönemde, baskınlardan korunmak için, tarihi surları onararak tahkim edilmiş bir yerleşim merkezi haline de gelen Turgutlu, “kasaba” statüsüne de ulaşmış, bu arada stratejik bir alanda yer alan bölgenin daha iyi korunabilmesi amacıyla, konumuna uygun bir yerde “Derbent Teşkilatı” da kurulmuştu. Bugünkü Derbent beldesinin yer aldığı yerde kurulan bu köye, Derbentlik görevine de “güvenilir” bir kimse olarak, kendisini kanıtlamış bir kılıç sipahisi olan, İbn-i Cinniler’den Koca İsmail atanmıştı. Tanzimat döneminde tüm Osmanlı yönetimine ait olan topraklar üzerinde Derbentlik sistemi kaldırılınca, bundan sonra da “İbn-i Cinni”ler, Turgutlu’ya, ilçenin o dönemki Yayla mahallesine yerleşirler... “Derbentlik” sisteminin kaldırıldığı bu dönemde, Derbent görevlisi olan İbn-i Cinni Mustafa Bey’dir. Mustafa Bey, oğlu Hüseyin ve onun oğlu Mehmet ile birlikte Derbent’ten ayrılarak Turgutlu’ya yerleşince, izlerine ilk kez Emeviler döneminde ve Hemedan kentinde rastlanan İbn-i Cinni’lerin bundan sonraki serüveni, artık Turgutlu’da devam eder. |