Şu Turgutlu'nun çarşıları yok mu, çarşıları...
Burası gerçek bir kasaba!
Bir yanda köfteciler, bir yanda küçücük meyhanaler, kasaplar, züccaciyeciler, peynirciler.
Hele şu bakkallar. Ne ararsanız var:
Yağ, darı, deterjan, kuş yemi...
Az ileride balıkçılar. Altın sarısı ampullerin altında barbunlar, sazanlar, kupezler, hamsiler...
Balıkçıların sotasında yeşillik satan bir seyyar...
Kıvırcık marullar, roka, maydanoz, tere otu, yeşil soğan demetleri...
Turgutlu'ya yeni yeni yerleşmeye çalıştığım ağustos ortalarında filan ne çok gezdim çarşılarda! Kimi esnaf beni "Almancı" sanıyordu.
Hani Almanya'dan gelmiş de burayı ucuz bulmuş, alış veriş yapıyor.
Soruyordu kimisi: "Nasıl, oraları da iyi mi?"
Oraları dediği, Almanya.
"İyi" diyordum, "ama en iyisi insanın kendi yurdu."
Böyle böyle bir yığın esnaf tanıdım Turgutlu'da.
Çizmeciler'i, Sadıklar'ı, Aydoğan Elektrik'i, Bilgi Kırtasiye'yi, Aşçı Halil'i...
Karşı köşedeki fırını, fırındaki genç kızları...
Onlar da tanıyorlar artık beni; "İkili köy ekmeği, değil mi?" diyor, yanıtlamama zaman vermeden ekmeği uzatıyorlar.
Turgutlu FM'in hemen arkasında Manisa kebabı yapan bir yer var.
Çok severim Manisa kebabını, çok!
Yerken çevremdeki insanları izlerim, dükkanlara bakarım.
Kocaman bir akvaryumda balık izler gibi...
Şu bizim Yankı Gazetesi'ne giderken basımevlerinin önünden geçilir.
Çok iyi tanıdığım bir kokudur o... Matbaa ve kağıt kokusu. Tipo, ofset...
Seksenli yılların ortalarında Dönemeç'i çıkarırken, Kemeraltı'nda böyle matbaacıların yanında geçmişti hayatımız. Dizgi yap, prova basım al, düzelti yap, baskıya geç, sayfa düzenle...
Dergi çıktıktan sonra, yarım şişe rakı, yanına üç beş sardalya, roka, domates...
Yukarıdan aşağıya sallanıyorum.
Bulvar boyunca...
Ağustos'ta kimseyi tanımıyordum.
Selam verebileceğim kimsem yoktu, şimdi öyle değil.
Öğrenciler, öğretmenler, esnaftan kişiler...
Tanıdıkça daha çok seviyorum bura insanını.
Çünkü sonuçta ben de bu toprakların insanıyım.
Çocukluğum, ilk gençliğim buraya kırk, bilemedin elli kilometre ileride geçti.
Ben de üzüm kestim. Kelter taşıdım, bandırdım, serdim, topladım.
Tarlayı bağı bilirim. Toprağa uzak yaşamadım.
Kendi sınıfımın insanından kopmadım.
Geçenlerde bir baktım: bir yanda Öz Giritli, öte yanda Eski Giritli...
Güldüm. Meğer o daracık sokaklarda ne çok içkievleri varmış öyle!
Şöyle içlerine içlerine göz attım. Ne sevimli şeyler!
Hatırıma Nedim'in dizeleri geldi:
"Meyhane mukassi görünür taşradan amma...
Bir başka fetavet var içlerinde..."
Yok, yok, Turgutlu'yu sevmek için binlerce bahane var.
Çarşılarına dalın, insanlarına karışın, yeter!
Burası gerçek bir kasaba!
Bir yanda köfteciler, bir yanda küçücük meyhanaler, kasaplar, züccaciyeciler, peynirciler.
Hele şu bakkallar. Ne ararsanız var:
Yağ, darı, deterjan, kuş yemi...
Az ileride balıkçılar. Altın sarısı ampullerin altında barbunlar, sazanlar, kupezler, hamsiler...
Balıkçıların sotasında yeşillik satan bir seyyar...
Kıvırcık marullar, roka, maydanoz, tere otu, yeşil soğan demetleri...
Turgutlu'ya yeni yeni yerleşmeye çalıştığım ağustos ortalarında filan ne çok gezdim çarşılarda! Kimi esnaf beni "Almancı" sanıyordu.
Hani Almanya'dan gelmiş de burayı ucuz bulmuş, alış veriş yapıyor.
Soruyordu kimisi: "Nasıl, oraları da iyi mi?"
Oraları dediği, Almanya.
"İyi" diyordum, "ama en iyisi insanın kendi yurdu."
Böyle böyle bir yığın esnaf tanıdım Turgutlu'da.
Çizmeciler'i, Sadıklar'ı, Aydoğan Elektrik'i, Bilgi Kırtasiye'yi, Aşçı Halil'i...
Karşı köşedeki fırını, fırındaki genç kızları...
Onlar da tanıyorlar artık beni; "İkili köy ekmeği, değil mi?" diyor, yanıtlamama zaman vermeden ekmeği uzatıyorlar.
Turgutlu FM'in hemen arkasında Manisa kebabı yapan bir yer var.
Çok severim Manisa kebabını, çok!
Yerken çevremdeki insanları izlerim, dükkanlara bakarım.
Kocaman bir akvaryumda balık izler gibi...
Şu bizim Yankı Gazetesi'ne giderken basımevlerinin önünden geçilir.
Çok iyi tanıdığım bir kokudur o... Matbaa ve kağıt kokusu. Tipo, ofset...
Seksenli yılların ortalarında Dönemeç'i çıkarırken, Kemeraltı'nda böyle matbaacıların yanında geçmişti hayatımız. Dizgi yap, prova basım al, düzelti yap, baskıya geç, sayfa düzenle...
Dergi çıktıktan sonra, yarım şişe rakı, yanına üç beş sardalya, roka, domates...
Yukarıdan aşağıya sallanıyorum.
Bulvar boyunca...
Ağustos'ta kimseyi tanımıyordum.
Selam verebileceğim kimsem yoktu, şimdi öyle değil.
Öğrenciler, öğretmenler, esnaftan kişiler...
Tanıdıkça daha çok seviyorum bura insanını.
Çünkü sonuçta ben de bu toprakların insanıyım.
Çocukluğum, ilk gençliğim buraya kırk, bilemedin elli kilometre ileride geçti.
Ben de üzüm kestim. Kelter taşıdım, bandırdım, serdim, topladım.
Tarlayı bağı bilirim. Toprağa uzak yaşamadım.
Kendi sınıfımın insanından kopmadım.
Geçenlerde bir baktım: bir yanda Öz Giritli, öte yanda Eski Giritli...
Güldüm. Meğer o daracık sokaklarda ne çok içkievleri varmış öyle!
Şöyle içlerine içlerine göz attım. Ne sevimli şeyler!
Hatırıma Nedim'in dizeleri geldi:
"Meyhane mukassi görünür taşradan amma...
Bir başka fetavet var içlerinde..."
Yok, yok, Turgutlu'yu sevmek için binlerce bahane var.
Çarşılarına dalın, insanlarına karışın, yeter!