Herkesin kendine göre gazete okuma tarzı var. Kimileri sadece gazetedeki haber başlıklarını okur, kimileri köşe yazılarını. Bazıları önce spor sayfasından başlar, bazıları magazin ya da bulmaca sayfasıyla ilgilidir. Bazıları da ölüm ya da iş ilanlarına kadar her satırı okur.
Benim de bir tarzım var. Ama spor sayfasına göz atmayı yıllar önce bıraktığımı söyleyebilirim. Köşe yazılarını ise, genellikle (ilgimi çeken olursa) akşama bırakırım, şöyle sindire sindire okuyabilmek için.
Önce orta sayfadaki politika haberlerini okur, ardından bir önceki sayfaya geçerim. Burada ekonomi haberleri vardır çoğunlukla. Sonra dış haberler sayfasına geçerim. Gazetenin 3. sayfası ise en son okuduğum yer olur. 3. sayfa genellikle trajik ve dramatik olayların yer aldığı haberlerle doludur. Cinayet, intihar, fuhuş, uyuşturucu, boşanma, kız kaçırma vs. gibi, toplumun sosyal yaşamında gelişen haberlerdir. Ama toplumsal hayatımızın çok önemli ayrıntılarıdır aslında.
Politika sayfasında yer alan istikrarsızlık ve kısır çekişmeler, ekonomi sayfasındaki enflasyon, zam, kriz gibi manşetlerin hayatımızın sosyal boyutundaki bir yansıması, politik ve ekonomik durumun sosyal yaşamımızdaki bir izdüşümüdür. 3. sayfa haberleri, ekonomik ve politik istikrarsızlığın ve bunalımın topluma nasıl bir bunalım yaşattığını yansıtır. Ülkenin ekonomik ve politik bunalımının izdüşümü işte bu 3. sayfalarda görebiliriz.
Geçen hafta bu 3. sayfa haberlerinden çok etkileyici birini okumuştum. Başkalarının gözünden kaçmış olabilir belki, ama bir izdüşüm olarak hayatımızın ya da gözlerimizin önünde geçen bir dramı yansıtıyordu. Hem de filmlere konu olabilecek nitelikte bir haber.
Birbirlerini delicesine seven ama ailelerinin evlenmelerine izin vermediği 2 genç, artık sonunda kavuşabileceklerine olan umutlarının tükendiği noktada intihar yolunu seçiyordu. Birbirlerine karşı verdikleri söz üzerine, "kim kimin selâsının verildiğini duyarsa, onun ardından o da hemen intihar edecek"ti. Habere göre, önce genç kız canına kıyıyor. Sevdiğinin selâsının camiden okunduğunu duyan delikanlı da, sevgilisine verdiği sözü yerine getirip hemen intihar ediyor!
İşte ekonomik ve politik hayatımızdaki bunalımın toplumumuzun sosyal boyutundaki uzantıları arasında böylesi izdüşümlere sıkça rastlanabiliyor. Ama kavuşamayan sevdalıların izdüşümünün ise intihar olması ne kadar acı! Sevgisizliğin hüküm sürdüğü bir ülkede, hâlâ aşk için ölenlerin olmasına ise ne denir? Sevdaya bulaşmış bedenlerin, daha taptaze bir fidanken böylesine yok edilmesi nasıl anlatılabilir?
Oysa biliyorum, asıl ölmesi gerekenler asla onlar değil.
Onlar belki de sevgisizliğe yenilmiş bu ülkedeki son Leyla ile Mecnun'lar artık.
Eskiden olsa sevdaları öyküleştirilir, türküye dökülür, ezgiye dönüşür ve böylece ölümsüzleştirilirdi. Ama bugünkü toplumsal gerçekliğimizde, ancak böyle gazetelerin 3. sayfasının sıradan bir haberi olarak, hafızalarda iz bile bırakmayacak şekilde yazılıyor artık. Üstelik TV'lerde aşktan bihaber spikerlerin duygusuz yorumlarına kurban gitmeleri de cabası! Ne kadar yazık!
Bu ülkede sevgi de tükenirse, sonuç toptan yenilgidir! Ya da sevginin bir toplumda yok olmasının bir başka boyuttaki izdüşümü, toplu intihardır! Ya da.... paraya, ihtirasa, yalana, ikiyüzlülüğe zaten çoktan yenilmiş bir ülkenin izdüşümünde böylesi intiharlara rastlanılmasına belki de artık pek fazla şaşmamak gerek.
Çiçekler bile sevgi ile büyür oysa. Sevgisiz bahçeler bile kurur.
Ama, mezarlıkları çiçekler canlı tutuyor.
Ama yaşatılan ise sevgisizlik! Ne yaman bir çelişki!
Bu çarpıcı gerçek bile sanki fark edilemez oldu.
Bu ülkede belki de herkese sevmeyi öğretebilecek insanlar bu yüzden mi böylesi trajik bir yolculuğa çıkıyor?
Sanki son kuşlar gibi...