Papatya

Aşıkların tanığı, bembeyaz bir güzellik

Papatya


daisy

Hep özlemle beklenen, yalnızca insanların değil, doğadaki tüm canlıların da sevgilisi olan bir mevsimdir bahar. Doğanın yeniden dirilişi, kendini yenilemesi yaşanır her baharda. Bu yüzden aylardır toprağın altında sabırla bekleyen minik tohumun bu mevsimde yemyeşil bir sevinç çigligi olarak yeryüzüne fışkırması gibi, mutluluk rüzgarının dalgası sarar tüm gönülleri.
Çünkü bir sevda mevsimidir
 de bahar... 

Doğanın bütün güzelliklerini en cömert bir biçimde sunduğu yerdir doğduğum kasaba. Doğanın tüm cömertliği ile Anadolu’nun cennet bir köşesine çevirdigi topraklar buradadır. Burası,“vadedilmiş topraklar”“Vadedilmiş” ya da “bağışlanmış topraklar” deyiminin bir karşilığı da “cennet”tir. Evet, çağristirdigi anlama uygun şekilde, tam anlamıyla bir cennet gibidir bu yöre. Cömert ve verimi bol olan bereketli topraklara sahip bu yörenin insanı da çok sevmiştir toprağı. 

O toprak ki; bire bin veren bereketiyle hep yüzünü güldürmüştür kendisine sevdalanan insanının. Verimi, bekeketi bol olan, cömertliği ile çaglari doyuran şu toprak. Yaşama kucak açtığı gibi, ölümlerde de kucak açan, bağrına basan şefkatli bir ana gibi olan toprak. Ya da 
Toprak Ana. Ya da Aşık Veysel’in dediği gibi, "insanın en sadık yari kara toprak”...

İnsanlar rengarenk giysileriyle, hayvanlar henüz yeni doğmuş yavrularıyla, tüm ağaç ve bitkiler de, kendi tavırlarınca, rengarenk bir çiçek çaglayaniyla hazırlanır bahara. Ağaçlar, yemyeşil dallarıyla baharı karşilamaya çoktan hazırlanmış. Ve yaz günlerinde serinlemek umuduyla kendilerine sığınacak insanlara gölgeler sunmaya da daha şimdiden gönüllüler...

Yeryüzündeki herhangi bir prensten bile daha soyludur her bir ağaç. Sanki kendileri de bunun bilincindeymişçesine, doğanın mağrur askerleri gibi dört bir yandan dimdik kuşatmışlardır kasabayı... Bir de, doğanın mağrur askerleri olmanın yanı sıra, her bahar mevsiminde yaşanan pek çok sevdanın da dilsiz ve sessiz tanıkları gibidirler. Ama yine de, gövdelerine kazınmış isimler yüzünden ele verirler sevdalıları...

Ama aşikların bu mevsimde bir başka tanığı daha var ağaçlardan başka. Hem de minicik bir tanık. Üstelik ele vermez hiç bir sevdalıyı. Hatta, sevdalıların suç ortağı bile denilebilir onun için, sevdalanmak suç ise eğer... Minicikliğine karşin kimseyi ele vermez ama, asla yalan da söylemez!

Küçücük bir çiçektir bu tanık. Üstelik arsızdır da. Hem de öylesine arsızdır ki, nerede hafif bir nem ve yeşillik bulsa, orada bitiverir hemen. Her bahar öncesinde ilk önce o selamlar insanları, bembeyaz taç yapraklarıyla, sanki kendi gizemli tanıklığına da hazırlanmış gibi. 

Ve insanlar ilk önce ondan alır baharın haberini. Çünkü asla yalan söylemez bu çiçek... Doğayı taçlandıran bir umut çiçeğidir o... Bembeyaz taç yapraklarıyla doğayı süslerken, tüm sevdalılara hem ortaklık, hem de tanıklık eden bu minik ve arsız çiçeğin adı ise: Papatya!.


Kasabamın cömert ve bereketli toprağında en bol ve sıkça bitiveren çiçektir 
papatyaGüneşin ışıklarını doğaya cömertçe sunmaya başlayıp, daha fazla ısıtmaya yöneldiği daha ilk günlerde, sadece kırlarda, dağlarda, bayırlarda, bağlarda değil, sokaklarda, bir evin hafif nemli bir köşesinde ya da bir kaldırım dibinde bile hemen ve arsızca, bembeyaz bir sevinç yumağı olup selamlar insanları... 

Ve en sevilen kır çiçegidir papatya. Küçükler annelerine, ögretmenlerine kucak kucak taşir, genç kızlar demet demet örüp saçlarına taç yaparlar. Sevdalılar da fal bakarlar... 
Çünkü asla yalan söylemez papatyalar...

Toprağı süslediği kadar, insanları ve sevdalıları da taçlandırır bu umut çiçegi. Kiminin karşilık aradığı aşkına umut, kiminin bulup da kaybetmek istemediği sevgisine güvence olur. 
Değdiği her ele adeta sihirli bir güç veren, saflığın, temizliğin sembolüdür papatya... Üzerinde belki de gözle görülmeyen binlerce minicik canlının yürüyüp, hayat iksirini içtiği papatyalar, bazen nazlı bir can elinden toprağa da sevgi aşilar. Bomboş kırları süslerken, yüreklere de sevda ve umut döker papatyalar...  


O arsız papatya ki; bembeyaz yapraklarının yüreklere saldığı duygularla nice fallar için sevdalılara sunar kendini: “Seviyor... Sevmiyor... Seviyor... Sevmiyor...Seviyor... Sevmiyor...” Sanki nice “seviyor-sevmiyor”lara açılmıştır bu arsız çiçegin taç yaprakları.    

Sevgililer, “en çok sevdiğim çiçek” derler, bu bembeyaz güzellik için. Doğanın toprağa bembeyaz bir armağan diye sunduğu bu çiçek, aşklara ve aşiklara da doğadan bir armağan diye sunulmuş gibidir. Aşiklar da, doğanın kendilerine sunduğu bu armağanı, belki renginin simgelediği saflığından dolayı, duygularına ortak, aşklarına tanık edivermişler hemen. 
Çünkü papatyalar yalan söylemez asla. 
Yalan söylemek doğasında yoktur onun. 
papatya ki; saflığın da simgesi. 
Ve bu yüzden tüm aşkların da tanığı...

"Seviyor, sevmiyor” denkleminin hep birincisini müjdeler papatya. 
Olmazsa, “sevmiyor-seviyor” diye başlanır. 
O zaman yine aşklara olumlu karşilık verir, aşiklara umut olur papatya. 
Doğallığın ve zerafetin de simgesidir papatya. 
Mevsimin belki de en güzel süsü. 
Çogunluk baharın ilk müjdesini de ondan alır insanlar. 
Arsız bir çiçektir çünkü, nerede hafif bir nem bulsa hemen orada bitiverir. 

Acelesi mi? 
Belki de aşıklara tanık olmayı çok sevmesinden...