Acı gerçeği leylekleri karşılamaya gittiğim gün öğrendim!
“Havalar ısınıyor, leylekler dönmüştür!” diye umutla beklerken, yaşadığım düş kırıklığı olmuştu!
Göç ederlerken, gittikleri yerlere selam gönderdiklerimin bile hiç biri dönmemişti daha!
O leylekler ki; en sevdiğim göçmen kuşlar...
Eski işyerimin penceresinden görür ve izlerdim her gün onları.
Balkona çıkıp da dakikalarca izlerdim bazen. Dinlenirdim.
Tek tek sayardım.
Tam karşımdaki o minicik parktaki yüksek ağaçlar, yıllardır onların barınakları.
Hiç unutmam, 2 yıl önce, oradaki ağaçlar üzerinde tam 17 leylek saymıştım.
Ne var ki, her yıl eksildi sayıları!
Geçen yaz başındaysa 9’a kadar düşmüştü.
Bu durum yüreğimi sızlatmıştı.
Daha da artmalarını bekliyordum çünkü.
Şimdiki yerimin manzarasından ise hoşnut değilim pek.
“Tebdil-i mekanda ferahlık var” derler oysa.
Karşımdaki manzara sadece yüksek bir beton yığını.
Leylek görebilmek ne mümkün?
Böylece o eski dostlardan da ayrıldık yani!
Zaten onlar da her yıl biraz daha eksik dönüyor...
Acı gerçeği, eski mekanımın olduğu yere gittiğimde bir kez daha gördüm:
Gelmemişlerdi daha!
Belki havaların kötü gidişinden.
Ama her yıl azalmalarına ne demeli?
Yaz sıcağının yerini soğuk günlere bırakıp, göçmen kuşların bizi terk edişinde, yüreklerimize düşen hüznün tatlı ortakları minik serçeler, tek tesellimiz olur, kuşsuz mevsime inat. Pencerelerimizin, balkonlarımızın davetsiz misafiri o cıvıl cıvıl serçeler. Bir de minik serçelerden öğrendim acı gerçeği: Kentimiz neyse ya, Türkiye’ye dargınmış leylekler! Çünkü Türkiye çöl oluyormuş!
“Ne ağaç bırakacaksınız, ne yeşillik! Bu gidişle başımızı sokacak bir yuvamız olmayacak!” diye, topluca isyan ediyorlarmış leylekler, o uzun gagalarıyla “lak-lak” edip de! Küsmüşler bize! Hava kirliliğinden tutun, hayvanlara kötü davranılmasına kadar suçluyorlarmış insanlarımızı! Öyle duydum, ben minik serçenin yalancısıyım...
Galiba bizim fark edemediklerimizi leylekler anlatmaya çalışıyor. Her yıl eksilen sayılarıyla.
İyice düşününce, gagalarının ucundan ayak bileklerine kadar hak verdim... Nefes almanın bile zorlaştığı bir ülkede, onlara verilecek bir güneşimiz bile kalmayacaktı bu gidişle!
Keşke, bir de bizi anlayabilseler! Güneşli, güzel günleri bizim de ne çok istediğimizi, neden “sürekli aydınlık” istediğimizi bir bilebilseler! O zaman hepsi geri dönerler mi tekrar?
Ama yine de, benim gibi nice leylek ve bahar aşığı insan adına, özür diledim gelmeyenlerden. Yıkılan yuvaları, kirlettiğimiz havaları, ama hepsinden de önemlisi, kırılan gururları için.
Sevilip kollanması gereken doğayı, insan elinin nasıl kirlettiğini, leylekler söylüyordu sanki, her yıl eksilen sayılarıyla...
Ve yüreğimde bir sızı:Bu yılı leyleksiz geçirecektik galiba!...