Sardes Şirketi İnşaat Müdürü Köksal İbrahimoğlu döktürmüş yine (!) CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün açıklamalarını yalanlayabilmek için Yankı Gazetesi’nin Perşembe günkü sayısında “Şirketimiz dünyada hiçbir ülkede kovulmamıştır” şeklinde açıklama yapmış.
Önceleri şirket hakkında gerçekleri bilmediğini düşünüp, tüm bunları İnşaat Müdürü Köksal İbrahimoğlu’nun cahilliğine veriyordum. Ama önceki hafta da TEMA Vakfı hakkında bir başka gazeteye “TEMA bizi destekliyor, projemizin çok iyi bir proje olduğunu söyledi” şeklindeki sözlerini görünce, anladım ki kendisinin bütün işi “maden şirketi hakkındaki gerçeklerin üstünü örtmek ve halkı aldatmak için gerçekleri saptırmak ve yalanlar üretmek”miş.
Bu durumda bize de “evet, kovuldunuz” diyerek şirket ve proje hakkındaki gerçekleri anlatmak düşüyor. Çünkü bu şirket uyguladığı sülfürik asit liç projesiyle çevreye verdiği zararlar nedeniyle bulunduğu ülkelerden gerçekten de kovulmuştur. Hem de kaç kere. Burada vereceğim tüm bilgiler uluslararası düzeyde belge ve arşivlerde kayıtlıdır, istenilirse bulunabilir.
İlk macera Arnavutluk’ta başlıyor!
Son 50-60 yıldır sülfürik asit liç yöntemiyle nikel madeni ayrıştırmanın mümkün olduğu ve bunun çok ucuz bir yöntem olduğu da bilindiği halde hiçbir ciddi ve büyük maden şirketi, çevreye vereceği zararlar nedeniyle imajını lekelememek için bu yöntemi kullanmak istememiştir.
Ancak yatırımcı Felix Pole ve şirket genel müdürü Simon Purkiss 1999 yılında bu yöntemle Balkanlarda nikel elde etmek amacıyla, Nasrettin Hoca’nın göle yoğurt mayalaması gibi “ya tutarsa” hesabıyla bir şirket kurarlar. Adriatic Nickel adıyla kurdukları şirketle ilk olarak Arnavutluk’ta şanslarını denemeye karar verirler. Bu şirket 2000 yılından sonra European Nickel (EN) olmuştur.
Arnavutluk’u seçmeleri ise tamamen bilinçlidir. O dönemde Arnavutluk’ta henüz bir Çevre Bakanı yoktu ve bu da burayı şirket için cazip bir çekim merkezi yapmıştı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı!
Deneme çalışmaları sırasında yaşanan çevresel sorunlarla 2000 yılında Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar Arnavutluk’ta meydana gelen çevresel facianın üzerine eğilip durumu düzeltmek için çeşitli çalışmalarda bulundular. Bu gelişmeler sonucu 2001 yılında da ilk defa Arnavutluk’ta bir Çevre Bakanlığı kuruldu.
Arnavutluk Çevre Bakanı, BBC’ye verdiği bir demeçte “Çevreye karşı işlenen suçun banka soymaktan farkı yoktur. Bu suçları ezeceğiz” diyordu.
Aynı yıl içinde Arnavutluk’un Türkiye Büyükelçisi Dahnor Dervishi, o zamanki Çevre Bakanımız Fevzi Aytekin’i ziyaret ediyor, çevre sorunlarına karşı savaşın Arnavutluk’ta yeterli olmadığını söyleyip, Türkiye’den yardım ve işbirliği talebinde bulunuyordu. (Türk hükümetince Arnavutluk Çevre Bakanlığı’na ciddi yardımlar yapıldığına ilişkin iddialar da vardır.) Sonunda Adriatic Nikel (perde arkasında da European Nickel) Şirketi’nin sülfürik asit liç metodu ile çalışacak bir nikel tesisini Arnavutluk'ta bile kurması imkansız hale gelmişti.
Sırbistan'dan nasıl kovuldular?
Şirketin İngiliz Standart Bank ve Avusturalya BHP Billiton şirketi gibi mali destekçileri Arnavutluk’taki bu durumdan rahatsız oldular ve şirketten Arnavutluk'u bırakıp, böyle bir projeye “peki” diyebilecek başka uygun bir yer bulunmasını talep ettiler. European Nickel Şirketi o zaman şansını Sırbistan’da denemek istedi. Çünkü Sırbistan’da Mokra Gora ve Lipovac bölgelerinde 2 maden yatağının haklarına sahipti.
Mokra Gora bölgesi, Turgutlu Çaldağı’ndan çok daha büyük bir nikel rezervine sahip. Şirket Genel Müdürü Simon Purkiss, 18 Kasım 2004 tarihli basın bildirisinde "Mokra Gora yatağındaki cevherin Çaldağı cevherlerinden çok daha çabuk solüsyona geçtiğini, yatağın çok büyük gelecek vaad ettiğini ve çok iyi bir jeolojiye sahip olduğunu" söylüyordu. Ancak şirketin Sırbistan’da gördüğü büyük tepki ve bölge halkının karşı koyuşu dolayısıyla planları burada da yürümedi.
Hatta burada halkın karşı koyuşu silahlı tavra bile dönüşecek kadar ileri gitmiş, ünlü Sırp sanatçı Goran Bregoviç düzenlediği konserlerde ülkesindeki çevre sorunlarına dikkat çekip, halkın karşı koyuşuna destek olmuştur. Böylece olay uluslararası boyutlar kazanıp Greenpeace’in de devreye girmesine kadar gelişmiştir.
Sonunda Sırbistan Enerji Bakanlığı şirketten “Bakanlığa müracaat etmesini ve bu müracaatta ellerindeki iznin usulsuz olduğunu itiraf edip bu sebepten kendilerine verilen bu iznin iptal edilmesini istemesini” talep etmiştir. Şirket çaresizlik içinde bunu yapmıştır. Bakanlık da buna karşılık şirketin maden yatağı haklarını elinde tutmasına izin vermiştir, ama "işletme izni" ve “çalışma ruhsatı” vermemiştir.
Yani, önceki adı ile Bosphorus, şimdiki adıyla Sardes şirketinin bağlı olduğu asıl şirket European Nickel şirketi, böylece 2005 yılında Balkanlardan tamamen kovulmuştur. Bu gelişmelerden sonra, bu proje şimdi Türkiye’de ve Turgutlu’da denenmek istenmektedir.
Ve bilinmesi gereken bir ayrıntı şudur:
Şirketin Genel Müdürü Simon Purkiss'in bu projeyi "Dünyada ilk defa olarak Türkiye'de uygulayacağımız bir teknoloji" diye tanımlamasının asıl nedeni de budur. Ama dünyada ilk defa Turgutlu'da, dolayısıyla Türkiye'de uygulanmak istenmesinin nedeni, bu projeye dünyanın hiç bir ülkesinde onay, şirkete de bu projeyle çalışma izni verilmemiş olması nedeniyledir. Dolayısıyla Purkiss'in bu sözlerini, "Eğer AKP Hükümeti'nden izin alırsak... veya Türkiye'yi kandırabilirsek..." şeklinde okumak gerekir.
Peki ama, Türkiye ve Turgutlu halkı kobay mıdır?
Lütfi Tozar'ın raporunu okumak için tıklayınız: Bir madencilik hikayesi ve gerçekler