Nikeli kimler, neden istiyor?
Türkiye’deki manzarayı daha anlaşılır kılabilmek için açıklayabilecek çok genel değerlendirmeler var elbette. Örneğin Yeni Mesaj Gazetesi’nde Recep Bahar’ın hazırladığı“Arap baharı, maden talanı” başlıklı haber analizine veya 03 Haziran 2012 tarihinde yazmış olduğum “Asıl ikilem: cüzdan mı, vicdan mı?” başlıklı inceleme yazısına da göz atılabilir.
Recep Bahar: Arap baharı maden talanı Metin Sert: Asıl ikilem: cüzdan mı, vicdan mı?
Ama önce kendi manzaramızı Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mustafa Sönmez’in sözlerinden alıntı ile de gösterelim. Koza Gurubu'nun satın aldığı bir yayın organı olan Bugüngazetesinde 10 Kasım 2012 tarihli açıklamasında şöyle buyurmuş Madenciler Derneği Başkanı Sönmez: “Türkiye’nin geleceği metallerde” sözleriyle başlayıp, “Bor ve nikel geleceği belirleyecek” diyor. Kendilerinin de bir üyesi olduğunu belirttiği Zorlu Grubu’nun Gördes’te yaptığı nikel yatırımına da övgüler düzen Sönmez, “Şimdi çok değerli hale gelen nikel, özellikle son 10 yılda çok bilinir hale geldi” diyor. Yani Sönmez’e göre nikel memleketimiz için çok önemli ve elzem bir halde imiş.
Bor madenlerimiz nerede, kime peşkeş çekildi?
Bu yazıda en az 10 yıl geriye gidip 2002 yılından itibaren nikel konusunda dünya genelindeki gelişmelere dikkat çekmeye çalıştım. Şimdi de nikel konusuna niçin ülkemizde birdenbire sermaye tarafından böyle bakılmaya başlandığının bir başka perde arkası gerçeğini bu perdeyi aralayıp da görelim. Perdeyi araladığımızda ortaya çıkan manzara Avusturalya’dan bir manzara ve 2005 yılına ait. Ve ortaya çıkan manzara, Avustralya ile yapılan 'Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması Taslağı'nın 10. maddesi, Başbakan Erdoğan'ın "gizli" pazarlığını ortaya koyuyor. Başbakan Erdoğan, dünyanın bir ucu olan Avustralya'da "gizlice" bor madenlerimizi peşkeş çekmiş! Bu gizli pazarlık sonucu,ABD sermayeli ve dünyanın en büyük emperyalist maden şirketi Rio Tinto'nun kontrolündeki Avustralyalı madencilik tekeli BHP Billiton bor madenlerimizin sahibi olacak!
6 Haziran 2005 tarihinde, Avustralya'da BHP-Billiton Grubu yöneticileri ile görüşen Bakan Kürşat Tüzmen, BHP-Billiton'un "Türkiye'nin bor madenlerinin zenginleştirilmesine talip olduğunu, Türkiye'de bu amaçla yatırım yapmak istediğini" söylemişti. BHP Billiton'a destek vereceklerini de belirtip, madencilik sektörüne yabancı sermayeyi çekmek istediklerini yine açıkça söyleyerek, Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın da bu işin takipçisi olacağını ifade etmişti. Tüzmen'in, BHP-Billiton'u "dünyadaki operasyonlarıyla Avustralya'nın Gayrı Safi Milli Hasılasına katkıda bulunan bir firma" olarak tanıtması ise duyarlı çevrelerin dikkatinden kaçmamıştı. Örneğin; BHP-Billiton'un bağlı olduğu asıl perde arkasındaki emperyalist şirket Rio Tinto, bu tür operasyonlarda yer alan bir isim.
Gizli anlaşma 15 yıl bağlayıcı
Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması'nın 10. maddeside, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in açıklamalarını doğrular özellikte. Bu anlaşma taslağı, Başbakan Erdoğan'ın tam da Avustralya'da olduğu günlere denk gelmesi bakımından da anlamlı ve ilginç. Anlaşmanın 10. maddesi, bu şirketin dünyanın bor rezervlerinin yüzde 70'ine sahip bir ülke olan Türkiye'nin borlarını işletmek istediğini içeriyor. Bu madde,"Avustralya'nın anlaşmayı imzalamasının nedeni" olarak yer alıyor. 15 yıllık bir süreci kapsayan anlaşmada, Avustralyalı şirketlere çeşitli imtiyazlar sağlanacağı da özel olarak belirtiliyor.
İşte 10. madde
Anlaşmanın "Avustralya Hükümeti'nin anlaşmayı imzalamasının nedenleri" başlıklı bölümünde yer alan 10. maddede şöyle deniliyor: "BHP-Billiton'un, Türkiye'de potansiyel bir yatırımcı olup, dünya rezervlerinin yüzde 70'ini elinde bulunduran Türkiye'nin bor madenlerinin işletilmesi ve pazarlaması konusunda uzun dönemli planları bulunmaktadır. White Mining Şirketi de Türkiye'deki kömür madenciliği projeleri ile ilgilenmektedir. Türkiye'deki yeni maden kanunu ve yabancı yatırım kanunu, Türkiye'yi Avustralyalı yatırımcılar için daha çekici bir hale getirmiştir."
BHP Billiton ve Rio Tinto ilişkisi
Devlet Bakanı Tüzmen'in "dünyadaki operasyonları"na dikkat çektiği BHP-Billiton, 90 milyar dolarlık mal varlığına sahip. İnşaat ve petrol gibi enerji alanlarında da dünya devlerinden olan bu firmanın, yıllık 25 milyar dolar karı var. BHP Billiton'un Türkiye'nin çeşitli yerlerinde madencilik yapmak isteyen Rio Tinto isimli emperyalist firma ile ilişkili olduğu ve bu firma tarafından perde arkasından kontrol edildiğine ilişkin kesin kanıtlar ve iddialar var.
BHP-Billiton'un bağlı olduğu asıl perde arkasındaki emperyalist şirket Rio Tinto, bu tür operasyonlarda yer alan bir isim ve Şili'de Allende rejiminin devrilmesinde de önemli bir rol oynadığı biliniyor. ABD sermayeli Rothschild Ailesi'nin Rio Tinto isimli firması, tek başına dünya maden üretiminde yüzde 12,5'lik (27 milyar dolarlık) pay ile birinci sırada yer alıyor. İkinci sırada yüzde 11'lik pay ile, yine İngiltere merkezli Anglo American Corp. (ACC), üçüncü sırada da yüzde 8'lik pay ile BHP Billiton geliyor.
Bu rakamlar, Türkiye'nin maden üretiminin payının 10 katı civarında seyrediyor. BHP Billitonfirmasının, çeşitli alım-satım anlaşmaları yaptığı, kanıtlanmış petrol ve doğalgaz skandalları nedeniyle ödediği tazminatlarla da tanınan dünyanın üçüncü petrol şirketi Royal Deutch Shell'e ait olduğu iddiaları da yer almakta. Bunu takip eden bir başka iddia ise, Shell'in, Rio Tinto'nun sahibi Rothschild Ailesi'nin kontrolünde olduğu şeklinde. Ayrıca Rothschild Ailesi'nin,Oppenheimer Ailesi'ne ait ACC'de de yüzde 34'ü ACC'e ait olan De Beers aracılığıyla ortak olduğu biliniyor.
Rio Tinto'nun bor tutkusu
Emperyalist maden şirketi Rio Tinto'nun Türkiye'deki bor rezervleri ile ilgisi ise 1889 yılına dayanıyor. Etibank'a devredilene kadar, her türlü imtiyazdan yararlanarak bor madenlerini elinde tutan, o zamanki adı ile Borax Consolidated LTD ile bugünkü Rio Tinto ve gruba dahil olan US Borax aslında aynı şirket. Son yıllarda bora ilişkin tüm yasal düzenlemelerin ve tartışmaların içinde de hep bu Rio Tinto'nun adının geçtiği de çok iyi biliniyor.
Türkiye bor madenleri için en büyük tehlikenin ise, Eti Bor A. Ş.'nin halka açılması adı altında yapılacak bir operasyonla özelleştirilmesi veya özerkleştirilmesi olacağı öngörülüyordu. ABD'deki ana bor yatağında 130 yıldır işletilen rezervleri tükenmek üzere olan Rio Tinto'nun, bu nedenle dünyanın bor rezervinin yüzde 70'ine sahip olan Türkiye'ye gözünü diktiğini ve yukarıda tanımladığımız gibi bir düzenlemeyle bor madenlerini kolayca yönetebileceği de ifade ediliyor.
BHP Billiton ve Çaldağı
Şimdi bir bakalım, yapılan bu gizli anlaşmada adı geçen Avusturalya’nın BHP Billiton şirketi hangi şirkettir? Dünyanın hiç bir ülkesinde uygulanmasına izin verilmeyen bir madencilik yöntemini Çaldağı’nda uygulamaya çalışan European Nickel şirketine finans ve politik destek verilmesini sağlayan perde arkasındaki şirketin ta kendisi! Ya da Çaldağı’ndaki maden şirketi tarafından çıkarılacak olan nikel cevherini Avustralya'daki kendi rafinerisine getirterek işleyecek olan dünyanın dev maden şirketi. BHP Billiton’un arkasında ise, gözünü dünya bor rezervine dikmiş olan dünyanın en büyük maden şirketi Rio Tinto şirketi vardır.
European Nickel şirketinin paravan olarak kurup Çaldağı'na konuşlandığı ilk şirket olanBosphorus şirketinin kuruluşunda ilk genel müdürlük görevine getirilen Amerikan vatandaşıKemal Yıldırım’ın eski bir Rio Tinto çalışanı olması bu durumda ne kadar da anlamlı? Ve yukarıda sözlerini aktardığımız Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Sönmez’in “Şimdi çok değerli hale gelen nikel, özellikle son 10 yılda çok bilinir hale geldi” şeklindeki sözlerini de, Devlet Bakanı Tüzmen döneminde Başbakan Erdoğan’la birlikte Avustralya gezisi sırasındaBHP Billiton şirketi ile yapılan gizli pazarlık ve anlaşmayı da daha anlamlı kılmıyor mu?
Yani nikel Türkiye ekonomisi için bu kadar elzem ve son derece gerekli mi? Yoksa başka birilerinin bizden yok pahasına çalmak istediği bir yeraltı zenginliği mi? Veya Madenciler Derneği Başkanı Sönmez’e “Geleceği bor ve nikel belirleyecek” sözlerini hükmettiren asıl gerçek, Rio Tinto şirketinin Avustralya’da yapılmasını sağladığı "gizli pazarlık ve anlaşma"nın hükümleri mi, yoksa dünyanın gerçeği mi?
Dünyanın gerçeği; Avrupa ve Balkanlardan Türkiye’ye, Latin Amerika'dan Uzak Doğu’ya ve Filipinler’e kadar uzanan geniş yelpaze içindeki manzarada Sönmez’i yalanlıyor. Ama nikelin gerçekte kimler için ve neden gerekli olduğunu çok iyi anlatıyor…
En vahşi kapitalizm Türkiye'de mi?
Açıklanması gerekecek bir başka gerçek de şu olabilir mi? Başbakanına BOP Eşgüdüm Başkanlığı görevi verilen Türkiye, bu nedenle BOP projesinin önemli bir parçasıdır ve projenin bir model ülkesidir. Bu nedenle de nikel madenciliğinde dünyada ilk defa uygulanacak bir proje için Çaldağı bu projenin “amiral gemisi” diye adlandırılmış, böyle bir madencilik yönteminin gerçekleştirilmesinin başarılması durumunda da “dünyanın en verimli tarım bölgesinde böyle bir madencilik yapıldığı” vurgulanarak başka ülkelere de örnek gösterilecektir.
Böylece, “vahşi madencilik” yönteminin böylesine gözü dönmüşçesine uygulanmak istendiği ve iktidar partisi milletvekillerinin “kefil” bile olmaya kalktıkları bir manzarada, Türkiye, kapitalizmin dünyada en gözü dönmüş ve en vahşice uygulanmak istendiği bir model ülke olmuyor mu? Demek ki küresel sermaye istediklerini yaptırabilmek için daima ülkedeki en gerici kesimlerle bir işbirliği içine girip, yazının içeriğinde özellikle sık sık vurgulamaya özen gösterdiğim gibi, cehaleti de tek başına iktidar yapınca, bu iktidar da akıl ve bilime karşı savaş açınca, bu durumda Türkiye'yi "kapitalizmin en vahşice uygulandığı" bir ülke olarak tanımlamak gerekebilir. Öyleyse, Gezi Parkı ile başlayıp tüm yurt geneline yayılan çevreci direnişin verdiği bir başka mesajın "böyle bir kapitalizm doğaya bile aykırı" şeklinde okunması da mümkün.
Yazının bütünündeki örneklerde görüldüğü gibi, emperyalist sistemin “küreselleşme” politikası adı altında dayattığı sömürge tipi madencilik demek olan "vahşi madencilik" uygulamalarına karşı dünya insanlığı küresel düzeyde direniyor. Afrika kıtasında, Nijerya’da çevre kirliliği ölüm saçıyor, altın madeninden sızan zehir sonucu en son 400 çocuğun ölümü ülkeyi sarsıyor. Latin Amerika siyanürlü altın madenciliğine karşı direniyor. Arjantin’de geçtiğimiz yıl altın madenciliğinin yapılacağının açıklanması üzerine halk günlerce sokaklara dökülüp altın madenini ve siyanür kullanımını engellemek için protesto gösterileri düzenliyor. Peru, El Salvador ve Şili gibi diğer Latin Amerika ülkelerinde de Amerikan ve Kanada şirketleri tarafından açılmak istenen madenlere karşı düzenlenen protesto gösterileri geçtiğimiz yılın başında gündeme damgasını vuruyor. Ve geçtiğimiz Haziran ayında Taksim Gezi Parkı olayları ile Türkiye’de dipten gelerek yüzeye vuran çevreci dalga Brezilya’ya kadar yayılıyor, Brezilya’da halk Türkiye’nin çevreci mücadelesi ile dayanışma mesajları yayınlıyor. Yani, vahşi madencilik anlayışına ve kimyasal madencilik yöntemlerine karşı dünya direniyor…
Madenciler Derneği Başkanı Mustafa Sönmez’in dediği gibi nikel değil geleceği belirleyecek olan. Ama vahşi madenciliğe karşı küresel düzeyde verilmekte olan çevreci mücadele geleceğe yön verecek. Veya bu geleceğe eğer doğa yön ve karar verecekse, doğanın tercihinin küresel sermayenin hükmettiği gibi nikelden yana değil, yaşamdan ve insanlıktan yana olacağına inanıyorum…